İki görüş var:
"1- Ekononomi iyileşmeyecek, daha kötüye gidecek. Hükümet ortakları erken seçimi düşünüyorlar.
Zaten örgütler de şimdiden seçim hazırlıklarına başladılar bile.
Ecevit de özerk kurumların yetkilerini geriye çekmekten söz ederken, seçim harcamalarının, kadrolaşmanın önünü açmak niyetini yansıttı. Ne yapılsa bu gemi yüzmez. Önünde bu denli az görev süresi olan, içte sürtüşmeli bir ortak hükümetle bir yere varılmayacağı biliniyor.
2- Seçimler öne alınamaz. Bu hükümet gemileri yakarak yola çıktı. Yapılamaz denilenleri yaptı. Yapmayı sürdürüyor. Ekonomi iyi yolda.
Kemerleri sıkmaya devam edecek.
Enflasyonu düşürerek, ekonomide tekerleri yerden keserek kendini kanıtlamadan seçim, harakiri olur... Sandık ise sanduka olur."
Ne birincisi ne de ikincisi.
Üç partiden de aldığım izlenimler şöyle:
Olağan süreç işlerse 2004 ilkbaharında, genel seçimler ve yerel seçimler birlikte yapılır.
Ancak 1999'da bunun yanlış olduğu yolunda görüşler oluştu.
Örgütler ağırlığı, milletvekili adaylarına mı... belediye başkan adaylarına mı koyacaktı?
Aynı parti içinde "yarar çatışması" olmaktaydı.
Partilerde "bu kez iki seçim arasına birkaç ay koymak" eğilimi var.
Böylece seçim kampanyalarında örgütün sadece tek sandığa odaklanacağı düşünülmüyor.
O nedenle genel seçimlerin 2003 sonbaharına çekilmesi gibi bir olasılık var.
Yaz aylarının bolluğu, ucuzluğu, hasat ve turizm gelirleriyle oluşan göreceli iyimserlik sürerken yapılacak seçim "iyi zamanlama" olarak görülmekte. Buna karşılık soğuk ve pahalı kış aylarından hemen sonra ilkbaharda seçim, deneyimlere göre iktidar oylarını tırpanlıyor.
Yerel seçimler Anayasa gereği öne alınamayacağına göre, bu formül pek de olasılık dışı değil.
"İkisi arasında 1 yıl olması" gibi hukuki yorumlar ise aşılabilir.
12 Eylül Anayasa'sı seçim sürelerini 5 yıl olarak öngörmüştür.
Ama 1983'ten bu yana hiçbir genel seçim 5 yıl süre sonunda yapılmamıştır.
48 ay sınırdır.
Sadece 1995'te genel seçimler için 49 aylık süre sonunda sandığa gidilmişti.
2003 ilkbaharında 48 aylık limit dolmakta.
2004 sonbaharına kalınırsa bile rekor olur.
Ayrıca Türkiye'nin siyaset gerçeğini de hatırlamakta fayda var:
"Af ve seçim... Bu iki şey konuşulmaya başlanmışsa... olur."
Öte yandan bütün bunlar, siyasetin kabukları.
Çok değerli olsalardı, bugünlerin sıkıntıları yaşanmazdı.
Türkiye'nin ihtiyacı, seçimleri aynı kabuğun altına bir kez daha, halı altına atılan süprüntü gibi sokmamaktır.
Kabuğu kırmaktır.
Ekonomik programı ciddi ve kararlı olarak sonuna kadar uygulama disiplinidir.
Zaten kaytarmaya kalkışılsa, anında, döviz patlar, borsa çöker, ekonomi durur, IMF ise Arjantin'e yaptığı gibi tribüne çıkar.
Derviş'in son direnişi ve "IMF tarafından 24 saat gözleniyoruz" söylemi uyarıdır.
O halde... Seçim lafları rafa kalkmalı.
Partilerin örgütleri, eğer yerel ve genel seçimler bir arada yapıldığında yetersiz kalıyorsa güçlendirilir.
48 ay limit de Kuran buyruğu değil.
Aşılırsa hiçbir şey olmaz.
Seçim söylentisi çıkmışsa, kesilir de...
Bu bağlamda...
Seçim ve siyasi partiler yasalarında değişikliklerin Meclis'e getirilmemesi iyi oldu. "Erken seçim" spekülasyonlarını şimdilik frenlemekte.
Ayrıca...
İktidar liderleri hem sonuna kadar gideceklerinin mesajını vermeliler... hem de seçim öncesi ekonomiyi şirazesinden çıkarmayacaklarını ortak bildirimle açıklamalılar.
Sonuç...
Birincisi... Beceremeyeceklerini düşünüyorlarsa hiç oyalanmasınlar, oyalamasınlar.
İkincisi... Bu seçim laflarını çıkararak sandığı kaşıyanlar arasındaki, ekonomik uygulamalar nedeniyle canı yanan bazı baronlara da dikkat.