Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Turgut Özal’ın “sandıkların efendisi” olduğu yıllardı. Dönemin iddialı kamuoyu araştırma kuruluşunun başkanı ile “seçmenin nabzını” konuşuyorduk.
Şöyle demişti:
“Halk onu öyle tutuyor ki -Allah korusun-Turgut Beyi iktidardan ancak ecel alabilir...”
Bu sözlerin üzerinden 1-2 yıl ancak geçmişti, sandıklara gidildiğinde ANAVATAN oylarının yüzde 20’li ilk basamaklarda kaldığı görüldü.
Özal, sonuçların açıklanmasının ardından, Başbakanlık Konutu’ndaki yakın çevresine “istifa etmeyi düşündüğünü” söyledi.
Bu kararından onu vazgeçiren kardeşi Korkut Özal oldu.
Böyle örnekler siyaset tarihimizde az değildir.
Oylar da kimsenin tapulu malı olmadığı gibi...
Referandumdan sonra siyaset medyumluğu yapanlar da Özal için “kâinatın tek değişmezi” söylemlerini anımsatıyor; “2011 seçimlerinin sonucu şimdiden belli oldu. AKP üçüncü kez tek başına iktidar... Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’nı garantiledi.
Daha ilk turda yüzde 50’nin üstünde oyla seçilir...”
Bunlar “hayal” demiyorum.
Mümkün.
Ama... Bu kadar kesin “fütürolog (gelecek bilimci)” hatta “medyum” iddiası hayli abartılı.

Karargâhta kuşku
Kaldı ki Ankara’dan izlenimlere göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bile bazı soru işaretlerine cevap aramakta.
Referandumda yüzde 58 EVET oylarının ne kadarı AKP’nin?
Bu oranın içinde yüzde 6 Saadet Partisi, MHP’nin yüzde 22, CHP’nin yüzde 6, BDP’li olup da EVET oyu kullanmış olanlar, sol kesimden AKP ile farklı zihniyette fakat 12 Eylül maddesi nedeniyle AKP’ye eklemlenmiş oylar da var.
Bunlar çıktıktan sonra CHP eğer gerçekten yüzde 32-33 bandına gelmişse AKP ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı için böyle “banko” oynamak yerine başka olası sandık sonuçlarına “ihtiyat” payı bırakmak daha sağlıklı olur.
“Ver coşkuyu” tavrı dozu kaçmış yandaşlık değilse “kendi isteğini gerçek sanmak” halidir.
Buna karşılık “AKP’nin 2011 seçimlerinde de en yüksek oyu alacağını” söylemek -hiç değilse şu aşamada- sağlıklı gözlerin ufku doğru okumasıdır.

Haberin Devamı

KRİZ TRAVMASI
Referandum sonuçları tahlil edilirken “hiç değinilmeyen bir psikolojik katsayıya işaret edeyim.”
2002 genel seçimlerine girerken toplum demokrasi tarihinin en hoyrat ekonomik krizini iliklerine kadar hissediyordu.
Başbakanı “resmen” var olan ama fiilen “yok” bir hükümet.
Her biri ayrı tarafa çeken 3 hükümet ortağı parti.
Perişan eden bir ekonomik kriz.
“Ücret” bir yana, “işini kaybetmemenin” bile nimet sayıldığı bir ekonomi.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı’nın (Kemal Derviş) bile terk ettiği “bu hükümetle artık devam etmek mümkün değildir” dediği hükümette Başbakan’ın (Bülent Ecevit) sağ kolu Başbakan Yardımcısı’nın “ben artık yokum” mesajını vererek çekildiği, boş bırakılmış kaptan köşkü...
İnsanlar “illallah” demiş.
Umutsuz ve çaresiz...
Güvenin göstergesi olan borsa çökmüş.
İnsanlarımızın hallerini ancak “titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime” şarkısı bile tam anlatamaz.
Belki “her yer karanlık, makbel mi Yarab” daha uygun düşer.
2002’de AKP’yi tek başına iktidara bu psikoloji getirdi.
Hazin üçlü koalisyon hükümetine bakarak “bundan kötüsü olamaz ya” diye düşünerek AKP’ye oy verildi.
Aradan 8 yıl geçti ama o yaşananların travması hâlâ aşılmış değil.
AKP’ye en karşı olanların bile kafalarının bir köşesinde “ya 2002 öncesinin koalisyon faciasını yeniden yaşayacağımız koalisyon süreçlerine dönersek” kaygısı var.
AKP, referandumda bu “travmaya” doğru teşhis koydu.
“Ekonomi çöker” psikolojisine de oynadı.
“Travmanın” kabuklarına tırnak attı.
Gerçi bu iktidar değişikliğiyle sonuçlanabilecek bir genel seçim değildi ama “şartlanmış olmak” da bir toplum gerçeği.
“Sarı bir otomobilin çarptığı kişinin, bir süre gördüğü her sarı renkli otomobilden tedirgin olması” gibi bir travma hali tam olarak atlatılmış değil.
Aradan geçen 8 yıl boyunca yaşanan “siyasi istikrar” travmanın yerini “statükonun” devamı ile beslenen “konformizm” almakta.
Bu da AKP oylarını -fire verse de- konsolide ediyor.
Sonuç...
Muhalefet -özellikle CHP- toplumdaki hâlâ azalarak da olsa varlığını sürdüren “taravmaya” alternatif olacak “umut” ve “güven” eksenli bir seçim stratejisi oluşturmalı.
İktidar da “sahillerdeki” HAYIR’ların Erbakan’dan bu yana ürettiği ve kendilerinin bazı ürperti verici söylemlerle beslenen travma sonucu olduğunu görebilmeli.
HAYIR oylarının sahillerden, içerilere doğru sarkma hareketi de aynı açıdan bakarak yorumlanmalı.
Ege siyasetin geleceğini işaret eden, deniz feneri gibidir.
Demokrat Parti ilk İzmir’den ve Ege yöresinden esen rüzgârdı.
Demokrat Parti kalesi İzmir’in, Osman Kibar efsanesinin yıkılışıyla birlikte yitirilişi de Ecevit CHP’sinin birinci parti oluşunda “start”tı.

Haberin Devamı

CLOONEY EFSANESİ

‘Sandıkların efendisi’ olmak

Hiç kuşkusuz George Clooney bir Holywood efsanesi.
Son filmi “Amerikalı”yı da -keyifle seyretmek- umuduyla gittim.
Ne var ki...
Sonuç hayal kırıklığı oldu.
Evet... Clooney gene iyi oynuyordu. Görüntüler güzel, mekânlar şaşırtıcı ve ilginç, akış sürükleyiciydi.
Ama... Öyle bir “son” ki hiçbir şey anlaşılmadan çıktık salondan.
Sonuç... Eğer Clooney tutkunuysanız gidin fakat başı sonu tutarlı bir film olmadığını da göreceksiniz.