DARWIN’e sansür tartışmaları sürüyor. TÜBİTAK’ın bilim ve teknik dergisinde “Darwin kapağı” nedeniyle derginin Genel Yayın Yönetmeni Dr. Çiğdem Atakuman -sözel- bildirimle görevden alındı.
Atakuman, Başkan Yardımcısı Ömer Cebeci’yi suçlayarak olayı şöyle anlatıyor:
Bana Ömer Cebeci tarafından söylenen, “bu derece büyük bir hata yapma yanlışlığına düşen biriyle daha fazla çalışamayacağı” oldu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu hassas durum ve politik ortam içinde bunun “provokatif bir eylem olarak algılanabileceği” bana söylenmiştir.
Olaya, dışarıdan ve içeriden dalga dalga tepkiler geliyor.
Galileo’nun ve Kopernik’in karanlık çağda başlarına gelenleri düşündürten bir psikoloji oluştu.
Oysa...
Bilimsel özgürlük kadar, dini referanslarla varoluş inançlarının da -sansürsüz- serbestçe konuşulacağı, yazılacağı, çizileceği bir Türkiye’dir önemli olan...
Sözgelişi... Her gün yayıncılar tarafından gönderilen ve ne yazık ki hepsini okuyamadığım diğer kitaplar gibi epeydir kitaplığımda duran birkaç kalın cilt var. Adı, Yaratılış Atlası...
Doğrusu, bunları Darwin teorisinin anlatımını içeren kitaplar diye algılamıştım.
Meğer öyle değilmiş.
Kitabın yazarı, Harun Yahya imzasını kullanan ve Adnan Hoca olarak tanınan Adnan Oktar... Sayfaları çevirdim...
Darwin’in evrim teorisine karşı canlıların milyonlarca hatta yüz milyonlarca yıldır değişmeden aynı kaldıklarını ispat etmeyi amaçlıyor.
Buna 50 milyon, 100 milyon yıllık fosil örnekleriyle kanıt iddiaları ortaya koyuyor.
Yaradan’ın her canlıyı ayrı ayrı ve neredeyse bugünkü gibi yarattığı mesajını veriyor.
Ne Adnan Hoca’yı tanırım, ne de cemaatinden bir tanıdığım vardır.
Düşüncelerim de pozitif ilim çizgisindedir.
Ancak... Demokratik bir toplumda sansürsüz, medeni ve özgür bir tartışma ortamı bulunmalıdır.
Hele kulağıma gelenler doğruysa, Dr. Çiğdem Atakuman’a daha şimdiden bağnazlardan gelen tehditler mide bulandırıcı olduğu kadar vahimdir de...
KILIÇDAROĞLU’NUN OY DEPOSU
ODAMA, zimmet defteriyle yeşil bir zarf geldi.
Önce “ödeme emri” sandım.
Meğer Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyası bağlamında güzel bir sürprizmiş.
İçinden 4 adet yuvarlak, metalik kokart çıktı.
Mesaj, “OY VER...”
Bu bir “gönüllüler” hareketi...
Diğer kokartlarda birbirinden güzel rengârenk desenlerle çağrılar yazılı...
“Kılıçdaroğlu diyen Kılıçdaroğlu...”
“Kılıçdaroğlu diyen âşıklar...”
“Kılıçdaroğlu diyen rock’çılar...”
Ha şöyle...
Bir değişik ve hayat dolu rüzgâr estirilmiş.
Ama bu bir fantezi sanılmasın...
Stratejisi sağlam bir kampanya.
Zarftan çıkan notta anlatılıyor.
“Hedef, sandığa gitmeyen seçmenlerin oy vermeleri...”
2004 yerel seçimlerinde İstanbul’da oy kullanmayanların sayısı yaklaşık 2.5 milyon kişi.
İstanbul’da 1. olan partinin aldığı oylardan daha fazla...
Peki kimler oy vermeye ayak sürüyor?
Suadiye, Bakırköy, Etiler, Bahçeşehir, Ulus gibi potansiyel CHP seçmenlerinin çoğunlukta olduğu yörelerde oy verenlerin oranı yüzde 50-55’te kalıyor.
Oysa...
AKP kalesi olan yörelerde sandığa gidiş oranı yüzde 90’ı aşıyor.
O halde hedef, sandığa gitmeyen seçmeni kazanmak...
Bu nedenle “OY VER DİYEN GÖNÜLLÜLER” örgütlenmiş, bu kampanyayı hayata geçirmişler.
Akıllıca ve gerçekçi.
Genç bir rüzgâr...