Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri Cıvaoğlu

DYP içindeki duyarlı bir tartışmayı yansıtayım:
"Her ihtilalden sonra, yıllarca - Demirel'in şapkasını alıp, kaçtığı - iddialarını dinledik.
AP olarak kendimizi savunmakta zorlandık.
Şimdi de DYP olarak - Tansu Hanım, fularını bırakıp kaçtı - dedirtmeyelim. Direnelim."

Bu lafları eden çarıklı erkan - ı harpleri Çiller'
i yanıltıyorlar.
Yeni yetme makosenli kurmayları da uyduruyorlar.
Doğrular şöyledir...

27 Mayıs 1960 ihtilali olduğunda, Demirel, Devlet Su İşleri Genel Müdürü'ydü.
Onun direnişi, bugün adını kimsenin bilmediği Devlet Su İşleri Genel Müdürü'nün, herhangi bir siyasi tavır koyuşundan farklı olmazdı.
DP'nin ağır topları, Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve diğerleri dahi hiçbir şey yapamamışken...
Su Müdürü Demirel, ihtilalcilerin terkos suyunu keserek mi mücadele edecekti?

Komutanların 12 Mart 1971 tarihli muhtırası verildiğinde, Demirel, Başbakan'dı.
Muhtıra TRT'nin 13 haberlerinde okunduktan sonra, Demirel, arkadaşlarını topladı.
Karşı tavır koymak dahil, bütün seçenekler tartışıldı.
O sırada Cumhuriyet'in simgesi İsmet Paşa'nın görüşü de önemliydi.
İsmet Paşa, "herşeye rağmen, Meclis'in açık tutulmasının önemli olduğunu" vurguluyordu.
Çünkü, muhtıracı generaller, parlamenter rejimi, şeklen de olsa sürdüreceklerdi.
"Eğer hükümet çekilirse, yerine partilerin üzerinde uzlaşacakları reformist bir Başbakan yönetiminde - ki bu Başbakan daha sonra Nihat Erim olmuştur - bir teknokratlar hükümeti kurulursa... Siyasi partileri kapatmayacaklarını, Meclis'i açık ve işler tutacaklarını" bildirmişlerdi.
Askerin ruhunu iyi bilen İsmet Paşa için, bu çok duyarlı bir noktaydı.
Öncelikle şeklen de olsa, rejimi kurtarmak gerekiyordu.
İktidar ve muhalefet, hatta CHP Genel B0aşkanı olarak kendisi bu durumu içine sindirerek fedakarlık yapmalıydılar.
Parlamentonun açık kalacağı, siyasi partilerin faaliyetlerini sürdürebileceği bir tünelde yürünürse, ileride aydınlık görünüyordu.
Demirel ve arkadaşları, partilerin ve parlamentonun işlerliğini sürdürmek için, çekilmeyi sağduyunun gereği olarak gördüler.
Yaptıkları yanlış değildi.
Eğer parlamento ve partiler kapansaydı, ordu, dolaylı değil, doğrudan yönetimi devralmak zorunda kalacaktı.
Dizlerine kadar değil, boğazına kadar siyaset batağına gömülecekti.
"Demokrasinin ne zaman kurtulacağı... Ordunun asli görevi olan kışlasına nasıl dönebileceği hiç bilinmeyen" bir karanlık macera başlayacaktı.
O zaman da, Demirel için "koltuğu uğruna Türkiye'yi, demokrasiyi yaktı. Partileri ve parlamentoyu kapattırdı" denecekti.
Çiller'in kendisi ve yakın çevresi, bu gerçekleri bilmez.
Siyaset çıtaları da böylece, şapka ve fular gibi aksesuvar düzeyinde kalır.
12 Eylül 1980 ihtilali olduğunda, Demirel gene Başbakan'dı.
Ama, sadece 10 aylık Başbakan.
Oysa...
Türkiye'yi zıvanasından çıkaran ve ihtilal ortamına sokan tablolar, epeydir çizilmekteydi.
11 Eylül 1980 gecesi ya da 12 Eylül 1980 Cuma sabahı Demirel direnemez miydi?
Bu sorunun cevabını, kendi kendime ve çok kişiye sormuşumdur.
Ancak...
Hiçbir cevap, "Demirel direnebilirdi" olmamıştır.
Bu cevaplardan ilginç birini yansıtayım.
Bülent Ecevit'le Oran'daki konutunda söyleşiyorduk.
"Siz Başbakan olsaydınız 12 Eylül ihtilaline karşı çıkabilir miydiniz? Durdurabilir miydiniz" diye sormuştum. (GÜNEŞ... 1986)
Cevabı şöyle olmuştu:
"Evimin bulunduğu şu dar sokağa, tank gelmiş dayanmış. Namlusunu bana çevirmiş.
Ne yapabilirdim?
Süleyman Bey'e haksızlık etmeyelim. Onun da yapabileceği bir şey yoktu."
İşte size bir fular ve şapka anısı daha.
Ucuz kahramanlık kolaydır.
Peki, ihtilal kaçınılmaz, durdurulmaz bir kader midir?
Duyarlı soru ve hadisenin yumuşak karnı, bütün ihtilaller ve müdahaleler için budur.
Şöyle ki:
Gerçi... İhtilal yapıldığında, artık çok geçtir.
Belki yapılacak şey yoktur.
Ama... Daha öncesi yapılacak şeyler vardır ve öncelikle geneldir.
Yani, Türkiye'nin siyaset sorumluluğuna sahip liderler, sivil kurumlar ve medya sorumludur. Hep birlikte ihtilale çanak tutan, ihtilale zemin hazırlayan ortamı oluşturmamak önemlidir.
Fakat, özelde, asıl sorumlu iktidardır. İktidarlar, ihtilal potansiyelini zamanında sezilerle, sağduyuyla ve tavır koyuşlarıyla önleyebilirler.
Çiller ve çarıklı erkanı harpleri, makosenli kurmayları, yarım ökçeli, ağzı cikletli yardakçıları, zaman kesitindeki işte asıl bu parantezin bilincinde midirler... Değil midirler... Ona baksınlar.
Bizlerin demokrasiyi kurtarma çabalarına karşın bunu sezecek siyaset derinliklerinin olmadığı görülüyor.
O nedenle fular, son pişmanlık gözyaşları için mendil olabilir.