Böyle şey olmaz.Aynı AİHM için böylesine çelişkili tavırlar koymak hem bunu yapanların kafa karışıklığını gösteriyor, hem de onlar toplumun da kafasını karıştırıyorlar.Tutarlı olmak gerekir. Gerçek şu ki... AİHM, başörtüsü konusunda hep aynı çizgidedir.Türkiye ise, AKP iktidarı ile birlikte Anayasa'nın laiklik ilkesini daha önceki kadar güçlü vurgulamıyor. Örneğin, son duruşmada Türkiye'nin sözlü savunması, başörtü için daha önceki "siyasi İslamın simgesidir" mesajını vermiyor.Buna karşılık yazılı savunma, daha öncekilerle aynı. Yani, sözlü savunmayla tabana verilen mesaj, seçim meydanı nutuklarına çok da aykırı değil.Yazılı savunmada ise, "resmi ideoloji" sürüyor.Vurgu tonunda renk açılıyor..........................Öcalan konusuna gelince... AB'nin ya da AİHM'nin tavırları bir yana, Ankara, bir adada ve dört duvar arasında tuttuğu Öcalan'ın uzaktan kumandayla PKK'yı yönetmesini önleyemiyor. Bir terör örgütü başı, parmaklarının ucunda elektronik kumanda aleti varmışçasına basıyor düğmeye, eylem koyabiliyor.İmralı'nın Bekaa'dan ne farkı kaldı?Öcalan'ın Bekaa'dayken "Türk jetleri alçak uçuş yaparak ansızın vurur, helikopterlerle iner, tutuklar mı?" diye küçük de olsa bir kuşkusu vardı.Şimdi Türkiye güvenlik güçlerinin koruması altında eylem koydurtuyor. Tek iletişim kanalı, görüştüğü avukatlar. Onlarla gönderdiği haberler, örgüte anında ulaşıyor. Peki ne önlem alınıyor?Devletin en üst yetkilileri şöyle yakınıyor:"Baroya şikâyet ediyoruz, bu avukatlar hakkında işlem yapmalarını istiyoruz. Barolar parmaklarını dahi oynatmıyorlar.".........................Türkiye'de yeniden akmaya başlayan kanı durdurmanın tek yolu bu mu olmalı?Baroya şikâyet..."N'apalım baro bir şey yapmıyor" söyleminin arkasına sığınmak...Sonra... Kendi beceriksizliğinin fatura adresi olarak AB ve AİHM'yi göstermek.Bugüne kadar eylemler böylesine kanlı ve vilayet konaklarına uzanacak kadar küstahça olmadığı için iktidara karşı fazla tepki oluşmuyordu.Oysa...Artık manzara değişiyor. Türkiye haritasında kan izleri yeniden görünmeye başladı.Evlatların, eşlerin kayıpları için yükselen sesler, tepkiler yerde kalmaz.AİHM ve AB değil, asıl tebliğ adresleri bulunur..........................Abdullah Öcalan'ın odasında duş, tuvalet, lavabo, TV olmasına takılıyorlar. Bunlar uluslararası standartlardır. Ne gereksiz bir odaklanma!Oysa... Asıl eleştirilerin yoğunlaşması gereken, onun orada neler yaptığıdır.Önemli olan, o odanın bir terör karargâhı gibi kullanılmasıdır. Bunun engellenmesidir. Otorite boşluğudur. .........................İktidar, iş-aş isteyene bağırmak, basına ceza yasaları getirmek değildir.Küçücük bir adada dahi egemen olup olmadığının sorgulanması gerekir.AB'ye ve AİHM'ye hedef saptırılmasın. Kafalar karıştırılmasın. .............................................Not: Dünkü yazımda Hariciye Nazırı Sefa Bey yerine sehven "İngiliz Nazırı Sefa Bey" diye çıktı.29.1.1921'de İngiliz Y. Komiseri Rumbold'a, İngilizlerin Ermeniler için dayattığı süreçte "Hükümet, Ermenilere toprak verilmesini kabul ediyor" diyen bu kişi için pek de yanlış sayılmaz.Eğrisi doğrusuna denk mi düştü ne? g.civaoglu@milliyet.com.tr Çifte standart olmamalı. AİHM'nin başörtüsü yasağını destekleyen duruşunu alkışlamak... Ama... Abdullah Öcalan için kararını "Türkiye'yi bölme komplosunun parçası" gibi yorumlamak...