Davetlerde yaşadığımız "tabak, çatal - bıçak ve kadehi" bir arada tutmak sorununun çözümüydü.
40 yıllık arkadaşım "en sosyal yazar" Hıncal Uluç, uzun süren "tuzluk kaç, karabiberlik kaç delikli olmalı?" sorununu tartışmaya açmış ama bir elinde tabak, öte elinde çatal bıçak tutarken, ayaküstü sohbette, kadehi tutacak el kalmadığına, hele bu arada bir de el sıkma zorunluluğu olursa yaşanan açmaza hiç değinmemişti.
Esma Sultan'da, Cumhurbaşkanı Sezer'in, konuğu Sampaio onuruna verdiği davette, işte bu çözüm vardı. Tabakların yanına kırık beyaz renkli zarif plastik aparatlar iliştirilmiş. Maşa gibi tabağa tutunuyor. Diğer ucunda, bir kadehi taşıyacak yuvarlak boşluk.
Bir elinizde tabak, öbür elinizde çatal ya da bıçak.
İstediğiniz zaman, çatalı bıçağı tabağa koyup, kadehinizi yuvasından çıkararak yudumluyorsunuz.
Kadehi, tabağın yanındaki yuvasına, çatal bıçağı tabağa koyarak el sıkışmanız bile mümkün.
ABD'de başlayan bu çözüm, bize de geldi.
İlla popülizm yapmak isteyenlere not...
"Düğün salonlarında, pasta tabağının yanına limonata bardağı da konulabilir..."
.....
Neden bu konuyu ilk sıraya aldım?
"Cumhurbaşkanları gelir gider... Şarap kalıcıdır."
Esma Sultan Yalısı'nın, yangından arta kalan duvarları arasına giydirilmiş cam konstrüksiyon, bu mimari denemenin en güzeli sayılan Saint Germain'deki Cartier cam sarayından da öne geçmiştir.
Gerçi, o da bir tarih.
Chateaubriand'ın evi.
Cam duvarlardan avludaki, Chateaubriand ailesinin özenle koruduğu tarihi dev ağacın da görülmesi amaçlanmıştır.
Ama...
Esma Sultan Yalısı'nın Boğazı, Balyan'ın Ortaköy Camii'ni kucaklayan manzarası gene de başka bir göz şöleni..
Neyse.
Bu harikulade dekorda, Portekiz'in "ruhun yırtılışı" diye adlandırılan Fado'ları en güzel seslendirenlerden biri olan Katia Guerrerio'yu dinledik.
Arkasındaki üç enstrümandan özellikle Portekiz Gitarı muhteşemdi.
Katia Guerrerio, mikrofona bir canlıya yaklaşır gibiydi.
Tüm vücudunu yaslamanın kıyısında ve her an değecekmiş gibi heyecan vererek.
Ellerini arkasında buluşturup, başını hafifçe yandan yukarı kaldırmıştı.
Folklor giysisi olduğunu sandığım kırmızı işlemeli ipek eteği, hafifçe dalgalanıyor, beyaz bluzu tahmin edilebilecek bütün güzellikleri sunuyordu.
Elbette "çıstat çıstat" ritmiyle kalça, bacak, kol, el, omuz sallantıları yapmıyor, sahnenin bir ucundan öte ucuna sekerek koşturmuyordu.
Guerreiro için dünya basınından yazıları taradım.
Şöyle tanımlar okudum:
"Sesi kor ateş gibi... Aşkı için dövüşenlerin sesi.
Fado, aşkını kaybedenlerin acı çığlıklarının müziğidir ama Katia Guerreiro kaybeden, ağlayan ama yalvarmayan gururlu ses." (Bonziane Daoud - Liberation. 8 Kasım 2002)
Amalia Rodrigues'i anımsatıyor.
"Ona en yakın ses ve yorum."
Güney Afrika'da doğup büyümüş. Azor adalarında uzun süre kalmış. İyi gitar çalıyor."
Tıp doktoru.
Dünya turları sürüyor.
Esma Sultan'ın bahçesinde tanıştık. Sordum:
"Dünyaya bir göktaşı sırtında mı geldiniz?"
Cevabı "üstümü değiştirip döndüğümde söylerim" oldu.
Öğrenemedim.
Çünkü Galatasaray maçını izlemek için ayrılıyordum oradan.
Portekiz Cumhurbaşkanı gezisinden işte ikinci kazanç.
Ve üçüncüsü...
Cumhurbaşkanı Jorge Sampaio'ya gazeteciler sormuşlar:
"Siz, 'Irak'a ancak BM kararıyla asker gönderilmeli' diyorsunuz. Oysa, ülkeniz ABD'nin Irak'a askeri harekatını başından beri hararetle destekledi. Bu nasıl oluyor?"
Cumhurbaşkanının cevabı hepimize bir kazanç olabilir:
"Irak konusunda, başından itibaren Başbakanımızla ters fikirlere sahiptik. Ancak bunu dışarıya hiç yansıtmadık..."