Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları


Tatlıses’e ve tüm insanlara tetik çeken o kirli ellerin sahiplerine lanet...
...............
Beş yıl kadar önce İbrahim Tatlıses ŞEFFAF ODA’da konuğumdu.
Bir sorum üzerine “onu yeryüzüne gönderirken Tanrı tarafından ses tellerinin kutsandığını” anlatmıştı.
Sıradışı olan yeteneklerde bu tür inançlar güçlüdür.
Devletlerde “tek adam” olanlar, iş hayatında çok büyük başarılara imza atanlar, küresel sanatçılar “bu dünyaya özel misyonla gönderildikleri inancını” yansıtırlar.
Elbette bir kısmı...
İbrahim Tatlıses “bu ses nasıl çıkabiliyor” diye merak ediyormuş. Kulak burun boğaz uzmanı bir doktorun ileri teknoloji donanımlı odasında ses tellerinin görüntüsünü seyretmiş.
“Bembeyaz iki uzun doku” demişti.
Çevresini saran milyonlarca hayranı nedeniyle herhalde yalnız kaldığında “neden böyleyim” diye düşünmüş olmalı.
“Ses tellerinden” milyonların “gönül tellerine” uzanmak şifresi bu.
İbrahim Tatlıses gerçekten büyük yetenektir.
Bana göre yanlışı “işadamlığına heveslenmesidir.”
Kebapçı, lahmacun zinciri, tatil siteleri, otelcilik, inşaat işleri, tekstil, radyo ve TV gibi işlere dağılması sanıyorum “kudret” fantezisidir. Son zamanlarda Kuzey Irak’ta inşaat ihaleleri almış, bir ortağıyla Kuzey Irak milli piyango işini de kazanmış.
Çok yoksul bir ailenin evladı, okuma yazmayı askerde öğrenmiş, inşaatlarda işçilik...
Acıları, travmaları var.
Herhalde bunlar nedeniyle insanlara hükmetmek ve daha ötesi insanlara “ekmek kapısı açmak” onda tutku halini almış olabilir.
“İmparator” unvanı, uçak gibi pırıltıların ortasında “alan değil, veren el”, İslam’ın yücelttiği statüde bir yaşam.
Sonuçta...
“İbrahim Tatlıses’i sanatın kesmediğini” söyleyebiliriz.
Oysa sesi kadar zekâsı da dikkat çekicidir.
“Tecahül-ü arifane” dedikleri türden iyi mizah yapar.
Yani “bilir de bilmezden gelir, cahil taklidi yapar.”
Örneğin, “Urfa’da Oxford vardı da mı biz okumadık” söylemi ünlüdür.
ŞEFFAF ODA’da İbrahim Tatlıses’le birlikte Oxford’da master yapmış Başak Durakbaşı da konuk olmuştu.
Başak Tatlıses’e, Oxford’un rozetini ve kol düğmelerini hediye etti.
Sonraları, İbrahim Tatlıses zaman zaman sahneden izleyicilerine, o kol düğmelerini ve rozeti göstererek “işte Oxford’da okumuş olmamın kanıtları” diyerek seslendi.
Bizim programda Başak’a “Oxford İstanbul’da mı?” diye sordu.
Başak “hayır İngiltere’de” cevabını verince, İbrahim Tatlıses üsteledi:
“Ne yani, dünyada bir tek İngiltere’de mi Oxford var” dedi.
Yani...
“Bilip de bilmezden gelmenin“ mizah örneğiydi bu.
İbrahim Tatlıses’in çok sevilmesinin bir nedeni de “sanatının” ötesinde halkla kurduğu gülümseten iletişimdir.
Yoksa...
Her şeyi bilir.
40 yılı aşkın süre İstanbul’un ve Türkiye’nin “+A” sınıfıyla da diyalogu vardır.
Sohbet birikimleri bile yeter.
Tatlıses’in iş hayatına fazla yayılmanın ötesinde bir diğer “eksisi” de polisiye ve adli olaylara adının karışması, hatta “kadına şiddet” iddialarına da konu olması.
Toplumdaki sevgiyle yükselen imajını bunlar zedelemiştir.
Noktayı şöyle koyalım:
“İbrahim Tatlıses müzikte önemli bir kilometre taşıdır. Sanatta tarz yaratıcısıdır. Fenomendir. Renkli bir karakterdir.”
Şimdi yoğun bakımda.
Yaşamasını, sağlığına kavuşmasını, sahnelere dönmesini diliyorum.
Kendisine ve ailesine geçmiş olsun dileklerimle...

Haberin Devamı

EL ELE “HAYIR” ZİNCİRİ
Almanya’da daha önce programlanmış “nükleer santrallara hayır” gösterisi gerçekleşti.
El ele vererek 10 binler, 100 binler “hayır” zinciri oluşturdular.
Japonya’daki “nükleer santral” yangını, sızmalar, patlamalar için kâbus gibi bekleyiş, zinciri oluşturanların sayısını tetikledi.
Olası “çok büyük tehlike” Japonya örneğiyle tüm insanlığın bilincine temel çivisi gibi çakılmıştır.
İşte en ileri teknoloji...
En ayrıntılı güvenlik sistemleri...
Dünyanın felaketlere karşı en iyi eğitilmiş ve geleneksel olarak bilge teknik personeli...
....................
Bütün bunlara karşın felaket önlenebildi mi?
İnsanlığı yok edebilecek öyle canavarlar yaratılıyor ki sonunda bunlar insan kontrolünün dışına çıkabiliyorlar.
Türkiye için Japonya örneği büyük derstir.
Türkiye yolun daha başında.
Kıyılarına kurulacak 2 nükleer santral için “iki el bir baş için” diyerek yeniden düşünme zamanıdır.