Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Şevval Sam’dan Japonca şarkı...



MEKÂN, Ortodoks Hıristiyan’ların en eski kiliselerinden “Aya İrini...” Sahnede söylenen şarkılar “Japonca...”
Solist TC yurttaşı Şevval Sam...
Hoş ve ilginç bir harman.
Amaç ÇYDD adına yapılan bu konserle kız öğrencilere eğitim bursu için fon oluşturmak.
Aslında Şevval’in kimlik belgesinde TC yurttaşı yazar ama onun müzik coğrafyasında belgesi küreseldir.
İspanyolca, Arapça, Ermenice ve diğer dillerin yanı sıra Zazaca, Süryanice de söylüyor.
Karadeniz şivesiyle türküleri, Farsça aromalı Klasik Türk Müziği ile paletinde renkler çok.
Şevval Sam ve Erkan Can, Antalya Altın Portakal Festivali’ne katılan “SİYAH BEYAZ” filminde oynadılar.
Tuncel Kurtiz, Nejat İşler, Derya Alabora, Taner Birsel, Rıza Sönmez ile birlikte hepsi başroldeler.
Ankara’nın en eski ve farklı yeri olan “SİYAH BEYAZ” adlı barın ekseninde bir yandan yalnızlık öte yandan küçük bir dost grubu içinde aidiyet çerçevesinde akan parçalanmış hayatlar perdeye yansıyor.
Eski bir Ankaralı olarak o havayı bilirim.
Başarılı bir yapıt olan “SİYAH BEYAZ”da bir kez daha yaşadım. “Deja vu” gibi bir durum.
Erkan Can filmde yalnız bir avukat.
Evinde yaşam paylaştığı tek canlı Müzeyyen adını verdiği sümüklü böcek.
Yürek damarlarını tırmalayan bir acı hissi veriyor.
Hepsi bir şeyin gelmesini ve bir şeylerin değişmesini bekliyor gibiler.
Samuel Beckett’in “Godot’u Beklerken” yapıtındaki o hiç gelmeyecek olanı bekleyişi anımsatıyor.



Sanal ve gerçek arasında ‘KAVŞAK’

Şevval Sam’dan Japonca şarkı...

GÜVEN Kıraç’ı ilk kez “MASUMİYET” filminde izlemiştim. Haluk Bilginer, Derya Alabora ile birlikte dünyanın her yerinde şapka çıkarttıracak bir filmdi.
Üçü de harika oynamıştı.
Senaryo ve yönetim de küresel ölçekteydi.
Geçenlerde Zülfü Livaneli kişiliğimizin “ben ve çevre” ikilisiyle oluştuğunu yazmıştı.
“MASUMİYET”te Güven Kıraç, “mahcup, mütedeyyin, terbiyeli bir genç adamın” düştüğü çevre etkisiyle nasıl da “kadın satıcısına” dönüştüğünü vurguluyordu.
Hem de bu işin bütün jargonu, raconu, tavır diliyle...
Aradan geçen yıllarda Güven Kıraç bazı dramlarda oynadı ama hafızlarda komedi rolleriyle kaldı.
“KAVŞAK”la dram oyunculuğuna güçlü bir dönüş yapmış.
Hamile eşini bir trafik kazasında kaybeden ve bunu iç dünyasında kabul edemediği için, eşi ve çocuğu hayattaymış gibi yaşamını sürdüren bir genç adamı oynuyor.
Zor oyun...
Rol arkadaşı “beyaz gelincik”le tanınan Sezin Akbaşoğulları...
Bilkent Üniversitesi’nde oyunculuk okumuş.
“Seçkin” diye tanımlanabilecek güzelliği ve onu tamamlayan ses tonu, beden dili.
O da eşinden boşanmış, 5 yaşında kızı olan bir dul...
İşyerinde Güven’in çalışma arkadaşı.
Kendi sorunlu dünyasında gerçeklerle yüzleşmesi için Güven’in katkısı oluyor.
Altın Koza’da ödüller alan bu filmin senaristi, yönetmeni Selim Demirdelen...
Filmin müziği de ondan.
Ayrıca Bülent Ortaçgil’den de iki müzik var.
Selim Demirdelen New York’ta yönetmenlik okumuş, Bilgi Üniversitesi’nde master yapmış.
Kısa metrajlı filmlerde ödüllerle başlamış sinema hayatı.
Sonra reklam filmleri...
Ve hayatının şansı “EŞKİYA” filminde yönetmen yardımcılığı...
Hayalle gerçeğin kesiştiği kavşak bu filmde...
Bir bakıma yaşamın Araf’ı.


LEZZET SÖRFÜNDE FİNAL

Şevval Sam’dan Japonca şarkı...

BEYZA Gürbüzer’in son lezzet durağı Akaretler’de “KALAMATA...”
Uzun bir yolculuk yaptı.
İlk adım ESKİCİ BAR...
Her şeysiyle farklı bir mekândı.
Sonra Moda Klübü...
Bodrum’a gönüllü sürgünlük yıllarında Rebetiko, Mavi&Beyaz Ege Rum Meyhanesi...
Yeniden İstanbul ve Marmara Ereğlisi...
Polenez Köy’de “Kuzey Mutfağı, Karchma Krıha...”
Levendiz Rum Meyhanesi...
Ve...
Akaretler’de KALAMATA Meyhane...
Bütün bu deneyimler zenginliğinin sunulduğu yer.
Balık-rakı-meze üçlemesi bu kadar güzel mi olur?
Son noktayı değişmez sevgilim sakızlı muhallebi ve KALAMATA’ya özgü sakızlı dondurma ile halvet olarak koydum.
Lezzet sörfünün yanı sıra Tuba ve Kosta’dan müzik keyfi de güzeldi.
Sohbetin devamı orada karşılaştığım Semra Özal’la sürdü.
1980’li yıllardan konuştuk.
Ama...
O keyifli ortamı bozabilecek son haftaların “netameli, güncel sorularına” girmedim.
İyi bir “sokak yazarlığı” olabilirdi.
Bu bağlamda “sokak yazarlığı” dahil bir dizi yenilikte ilk nüshasını aldığımız RADİKAL için başarılara imza atmasına alıştığımız Eyüp Can’a ve yazan, çizen, hazırlayan, basan tüm dostlara en has dileklerimi sunuyorum.
Yolları açık olsun.


ŞEHZADE PABUÇLARI

Şevval Sam’dan Japonca şarkı...

ZAMANE çocuklarının ayaklarında şık spor pabuçları, ellerinde mobil telefonlar, uzaktan kumandalı elektronik oyuncak otomobiller, uzay gemileri, önlerinde dizüstü bilgisayarlar...
Çok değil 100 yıl önce saraylardaki padişah çocukları ne giyerler, nelerle oynarlardı.
Asar-ı Atika Sanat Galerisi’nin bugün için düzenlenen müzayedesinde bu sorunun cevabı var.
Güzel basılmış, kalın müzayede broşüründe şehzade pabuçlarının, şehzade botlarının, oyuncaklarının fotoğraflarına baktım, “vah zavallılar” diye düşündüm.
Şeytan Prada giyer, Şehzade de bunları...
Bugünleri görseler “biz mi şehzadeydik, yoksa bu çocuklar mı şehzade” diye sorarlardı herhalde. Fotoğraflarda siz de görüyorsunuz.
Tarihi değerlerinin yanı sıra “onu da isterim, bunu da isterim şımarıklıklarına” karşı göstermek için bile olsa şehzade pabuçları, botları, oyuncakları alınır.
Müzayedede Osmanlı şaheserleri, klasik ve çağdaş tablolar, Hat eserleri de sunulmakta.