Güneri CIVAOĞLU
Yoska parmaktaki şeytan tırnağı için kol mu kesiyoruz?
Askeri kesimden aldığım güvenilir bilgileri yansıtayım:
Kıbrıs Rum Kesimi'nin aldığı
Rus yapısı
S - 300 füzeleri, karadan havaya konuşlandırılmıştır.
ABD'nin
B - 52 tipi çok yükseklerden uçan uçaklarına karşı savunma amacıyla geliştirilmiştir.
Menzili
150 kilometredir.
Alçak irtifaya karşı etkili değildir.
Yani...
Türk savaş uçakları, gerekirse, alçaktan uçarak,
Kıbrıs Rum Kesimi'ne geçerek bu füze rampalarını daha bizim
Güney Anadolu kıyılarını tehdit oluşturmadan bir kaç dakika içinde vurabilir, yerle bir eder.
Uçaklarımıza karşı,
S - 300'lerin hiç bir etkisi yoktur.
Böyle bir
vızıltı tehdit izlenimi nedeniyle
Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimi'ni vurursa, bütün Batı dünyasını karşısına alır.
Kaldı ki...
Kıbrıs Rum Kesimi, bu füzelerin ancak ilk taksidini ödemiştir. Daha ödemenin tamamlanması için çok süre var.
Ayrıca...
Füzelerin teslim tarihi,
Ağustos 1998'dir. Teslim süresi
11 ay sonra doluyor.
Bitmemiş füzelerin
Rum ve
Mısır gemileriyle
Kıbrıs Rum Kesimi'ne gönderilmekte olması, teknolojik olarak mümkün değil.
Öte yandan...
Kıbrıs Rum Kesimi'nin bu füzeleri
Boğazlardan ve bir
Rum gemisiyle geçirmesi için
budala olması gerek.
Mısır'ın da, bu füzeleri kendi gemilerine taşıtarak
Türkiye ile başını belaya sokması için hiç bir neden yok.
Hem, füzeler illa neden
Boğazlardan geçirilsin?
Romanya, Bulgaristan ve
Yunanistan üzerinden
Selanik'e indirilirler. Oradan, rahatlıkla
Kıbrıs Rum Kesimi'ne deniz yoluyla geçirilirler.
Ve nihayet...
Montreux Anlaşması gereği,
Türkiye, Boğazlardan geçen gemilerin yüklerini zaten muayene edemez.
Şimdi, sağlık denetimi nedeniyle bir kaç gemiyi durdurabiliyoruz.
Ama...
Bu hep böyle süremez ki...
Çiller, geçen yıl
"vururuz" kıyametlerini koparırken, bir gösteri daha yapmıştı.
"Güya, öyle bir sert çıkış yapmıştı ki... Ruslar, hadisenin vahametini anlamışlardı ve S - 300'leri, Kıbrıs Rum Kesimi'ne vermeyecekleri yolunda Çiller onlardan söz almıştı."
Çiller, bunu bir büyük başarı olarak televizyonlardan ilan etmişti.
Oysa...
İşin aslı sonra anlaşıldı.
Ruslar, Çiller'e gerçekten söz vermişlerdi, ama,
O'nun sandığı ya da anladığı gibi değil.
"Kıbrıs Rum Kesimi'ne taarruz silahı satmayacağız" sözüydü bu.
Nitekim...
Bizim diplomatlara,
"Çiller'le konuşurken biz, Kıbrıs Rum Kesimi'ne taarruz silahları satmayacağımız yolunda söz vermiştik. Fakat, bunun bir anlamı da savunma silahı verebileceğimiz idi. S - 300'ler de, adı üstünde - hava savunma - füzeleridir.
Biz sözümüzden dönmüş değiliz."
Ne yazık ki Çiller, bu sözü de havada - incelemeden - kapmıştı.
Ruslar'ın , şimdi
"taarruz" ve
"savunma" kavramları arasındaki bu ince koridordan
Rumlara, S - 300'leri vermek süreci işliyor.
O halde,
Kıbrıs Rum Kesimi, neden
S - 300'lerde ısrarlı?
Yunanistan'ın ve
Kıbrıs Rum Kesimi'nin politikası bu sorunun yanıtını veriyor.
Bu politika, bir
sacayağıdır.
Birinci Ayak:
Yunanistan'la ortak savunma doktrini çerçevesinde
Rusya'dan alınan
T - 80 tankları, alınacak
S - 300 füzeleri, Fransız'lardan
Exocet füzeleri ve yapılan havaalanları ile
Türkiye'yi tahrik etmek...
Türkiye'de ayranları kabartıp saldırganlık histeri nöbetleri geçirtmek...
Ankara'dan
"vuracağız, vururuz" demeçleri ürettirmek.
İkinci Ayak: Böylece her an
Kıbrıs Rum Kesimi'nin de
Türkler tarafından işgal edileceği rüzgarını dünya kamuoyunda estirmek... Özellikle,
Kıbrıs Rum Kesimi, Avrupa Birliği'ne tam üyelik adayı olduğu için,
Türkiye ile
AB'yi karşı karşıya getirmek...
Üçüncü Ayak:
Türkiye'yi saldırgan ve işgal eğilimli gösterme senaryosu gereği,
BM Güvenlik Konseyi kararıyla
ABD Silahlı Kuvvetleri'ni bir uluslararası göstermelik gücün ana unsuru olarak
Kıbrıs'ta üslendirmek... Adadaki
Türk güçlerini böylece tamamen etkisiz hale getirmek.
İşte...
Daha füzeler imal bile edilmemişken,
Türkiye'de savaş naraları atmanın ve böbürlenmelerin - bu sözüm
Ecevit'e değil -
Türkiye'ye faturası...
Yarın...
"Asıl neler yapılmalı" sorusunun yanıtı...
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr