Ana - baba kaygılarında bir "satanistlik" eksikti.
O da oldu.
"Çocuğum satanist mi?"
Sürekli metal dinliyor.
Garip takıları ve acayip dövmeleri var.
Odasına kapanıyor.
İnternette 'chat' yapıyor.
Hırçınlaştı.
Asileşti.
Siyahlar giyiniyor.
Korkuyorum.
Daha tam satanist olmadıysa bile onu da yoldan çıkaracaklar mı?"
Sadece ana - baba değil, okullarda öğretmenler, kafelerde "şeytan avına çıkan" güvenlik güçleri için de öyleleri potansiyel satanist...
Sanki metal müzik ve birkaç ilginç takı ve döğme, siyah giysi satanizmin DNA'sı!
Elbette gençlerimizi tehdit eden bu kara saldırıyı ciddiye almalıyız.
Etkin tavır koymalıyız... Ama bu bir "paranoya"ya dönüşmemeli.
Kuşkulu bakışlarımız, onlarda soykırımcı nazi dövmeleri gibi izler damgalamasın.
Hele bazı okulları "şeytan yuvası" gibi görmek çok yanlış. O değerli okullarda okuyan ve engelli at yarışlarında koşmuşcasına testleri, sınavları aşarak o sıralara ulaşmış çocukları, bir sığ genellemenin toplumsal kuşku kamplarında tutuklu hissettirmek büyük haksızlık değil mi?
Çocuklarımız o okullarda okuyor olsaydı neler hissederdik?
Sayıları pek az olan satanistleri böylesine büyüterek çocuklukla gençlik arasındaki çağın merak psikolojisine bir çekim alanı yaratmayalım.
Satanizm ya da onun gibi pislik akımlarına, tuzaklarına karşı elbette uyanık olmalıyız, ama gençlerimize özenli ve duyarlı da olmalıyız.
Vacuum... yani "boşluk."
İşte güncel "satanist gençler ve intiharlar" sorunu arkasındaki gerçek.
Çocuklar, moral bağışıklığı sağlayan antikorlardan yoksun yetişmekte.
Kendilerini koruyabilecek donanımlara yeterince sahip değiller.
Dini inanç bunlardan biridir.
Türkiye'de ve semavi dinlerin yaygın alduğu çoğrafyada hala en güçlü ve en koruyucu olan auradır.
Camii - Kilise - Havra üçlüsü üzerindeki milyarlarca insanı kapsayan fanus çok önemli koruyucu işleve sahiptir.
Türkiye'de de "islam" öyle.
Ama bir yandan siyasi irtica, öte yandan din sömürüsüne duyulan tepkiler bizde fanusu çatlatmıştır.
Hatta fanus dışında bir gençlik oluşmakta...
Bütün dünyada din, dogmatizmden arınırken, bıraktığı boşluğa "siyasal ideolojiler" yöneldi.
Sonu sadece bireysel değil kitlesel ölümlere giden, komünizm, faşizm, nazizm gençler için çekim alanları oldular.
Bireylerin ötesinde, Almanya'da olduğu gibi toplumsal çılgınlıklar yaşandı.
Daha sonraki yıllarda demokrasiler o ideolojilerin silahlı örgütlerinin saldırı alanı oldular.
Soldan, sağdan, ayrılıkçılardan alfabe dolusu harfli örgütler toplum dokularını hedef aldılar.
Oluk oluk gençlik kanı aktı.
Ana - babalar, o zaman da kaygıydılar.
Soruyorlardı:
"Çocuğum, yoksa falanca örgüte mi girdi?
O da terörist mi oldu?
Onu da öldürecekler mi?
Nasıl kurtarsak?"
İnsanın doğası da tıpkı fiziki doğa gibi boşluk bırakmaz.
Şimdilerde "Vacuum"a saldırılar, "uyuşturucu, marka giysiler, çeteler şiddeti, sürat otomobilleri, tehlike..." Ve işte şu "satanizm" türü sapıklıklar.
Çünkü gençliğe felsefe veremiyoruz.
Felsefesiz kişinin "kıblesi" veya "güneşin doğuşu" ya da "kuzey yıldızı" yoktur ki... Yönünü belirlesin.
Kültür katmanlarını da verememişsek...
Sporu sadece çevresi 69 santimetre olan futbol topuna sıkıştırmışsak... Tribünlere döner bıçağı, koltuk sökmek, sövmek kültürünü basamak basamak çıkartmışsak... Asıl kendimizi sorgulamalıyız.
Çocuklara aldığımız test kitapları sayısı kadar, edebiyat klasikleri, resimden müziğe... mimariden heykele... tiyatrodan sinemaya... sanat yelpazeleri açan kitaplar okuttuk mu?
Bilgisayar başında akan saatleri zaman zaman onlarla paylaştık mı?
Örneğin, dünya müzelerini çocuklarımızla birlikte internette gezmek üzere yönlendirmemiz oldu mu?
Çocuklarımızla spor yapıyor muyuz?
Çocuklarımızla ve arkadaşlarıyla "chat" yapıyor muyuz?