Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Körfez Savaşı sırasında dönemin 2. Ordu Komutanı Orgeneral Kemal Yavuz, Silahlı Kuvvetlerin Kuzey Irak’ı ele geçirmesini isteyen Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a şöyle demişti: "Eğer komutanım emrederse girerim. 3 - 4 günde bölgeyi kontrolümüze alırız. Ama geçici süre kontrole almak başka, kalıcı olmak başka. Biz kendi insanlarımızın yaşadıkları kendi topraklarımız olan Güneydoğu’da bile 70 - 80 tabur, yani 20 - 30 bin asker tutuyoruz. Sınır ötesinde aynı büyüklükteki Kuzey Irak için 100 tabur ayırabilecek miyiz?"
Özal susar.
Yavuz Paşa sürdürür:
"Tertemiz Anadolu çocuklarıyla Kuzey Irak’ta sonuç alabiliriz ama bir süre sonra onların asil kanlarını yerde bırakarak çekilmek zorunda kalırız. Başkalarının sürdüğü topraktaki izlerden gitmek zorunda kalmamalıyız. Toprağı kendimiz sürmeli, kendi izimizi kendimiz kazımalıyız."
Konuşma böylece Özal’ın hoşlanmadığı, tartışmanın başlangıcındaki ABD katsayısına dayanmıştır.
Yavuz Paşa’ya isyan patlaması yaptıran noktaya...

Anlatayım... O gün Özal, Kuzey Irak’tan göçenlerin Silopi kampını ziyaret etmişti. Yerel mülki amirlerle, başta bölgenin sorumlusu 2. Ordu Komutanı Orgeneral Kemal Yavuz olmak üzere diğer komutanlar ve Çekiç Güç’ün Amerikalı komutanıyla beraberdi.
Özal toplantıda ABD’li Çekiç Güç Komutanı’ndan ve kurmaylarından savaş bilgileri alır.
Sonra yanındakilere "tamamdır, gidelim artık" der.
Hayret... Bizim komutanlarla tek kelime konuşmamıştır.
Özal’ı iyi bilenler anlar.
Özal tavır koymuştur.
Çünkü...
Daha çok kısa süre önce, "TSK’nın Kuzey Irak’a girmesi ve Musul - Kerkük petrolleri için bölgeye el konulması için" ısrarlı olmuş ama Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay’ın ve Milli Savunma Bakanı Giray’ın istifaları şokunu yaşamıştı.
İçerlemişti.
O nedenle, Silopi’de ABD komutanı ile konuşmuş, Türk komutanını - sanki - bilerek ıskalamıştı.
Kemal Yavuz Paşa, bunun üzerine biraz da yüksek sesle tepki gösterir:
"Nasıl iştir? Burada Türkiye’nin komutanları, mülki erkânı var ama Sayın Cumhurbaşkanı onlarla konuşmuyor. Sadece ABD’li Çekiç Güç Komutanı’ndan bilgi almayı yeterli görüyor."
Özal, bunu duyar... "Ne diyorsunuz Kemal Paşa?" diye sorar.
Paşa kendisinin ve Türk yetkililerin dinlenmemesine tepkisini tekrarlar. Kuzey Irak için yukarıda yansıttığım görüşlerini dile getirir.

Dün o anıları Torumtay ve Yavuz Paşalarla söyleştik.
Kemal Paşa şöyle dedi: "Artık şartlar çok farklı. O zaman Özal daha işin başından askere danışmamıştı. Necip Paşa’nın tepkisi biraz da bu nedenleydi. Dönemin Milli Savunma Bakanı da istifa etmişti. Şimdi ise durum çok farklı, asker ve sivil iktidar uzun süredir Irak harekâtı ihtimali üzerinde birlikte çalışıyor."
Torumtay da aynı değerlendirmeyi yaptı:
"Artık koşullar çok farklı...
Sadece koşullar değil savaş teknolojisi çok ilerledi.
O zamanlar bir filo uçağın yaptığını, artık, bir tek uçak yapabiliyor."
Dikkatimi çekti...
Torumtay Paşa da... Yavuz Paşa da Kuzey Irak içlerine girmeye ne taraftar, ne karşı göründüler. İkisi de sorunun bu kez çok yönlü olduğuna işaret ettiler.
Mevlânâ’nın "artık yeni şeyler söylemek gerek" dizesini paylaşır gibiydiler.

Mısır, Körfez Savaşı’nda bir tek askerinin bile kanını dökmeden sadece savaşanlar vitrininde görünerek ve usta diplomasiyle 34 milyar dolar almıştır.
İsrail’le barış anlaşmasındaki rolünü de iyi kullanmıştır.
Mısır’ın diplomatik zekâ ve stratejik konum kozlarından, Türkiye, gerilerde değildir.
Tek kurşun sıkmadan vitrinde görünerek, üslerini açarak, sembolik katılımlarla, Kuzey Irak’ı denetleyecek ortak güçte yer alarak hem katkılar sağlayabilir, hem Kuzey Irak için kartlar dağıtılırken masada oturabilir.
Bize rağmen esecek rüzgârı durduramazsak, o rüzgârla yelkenlerimizi dolduralım.