Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Jean Gabin Fransız sinemasının “efsane” sanatçılarından biridir.

Uzun sanat hayatında hep “sağlam karakteri” oynamıştır.

Şimdi bilmediğimi biliyorum...

Onun “Maintenant Je Sais”deki tok, bilge sesi yaşam “mottosu” gibidir.

“Maintenant Je Sais” yani “Şimdi biliyorum.”

Gençlik çağlarından başlayarak her evrede “bildiğini” anlatır.

Ve ömrünün finaline geldiğinde “hayat perdesi” inmek üzereyken gene “biliyordur.”

Neyi?

“Hiçbir şeyi bilmediğini.”

Jean Gabin’in o “her şeyi bildiğinden emin olduğu” gençlik yıllarındaki fotoğrafı ile ömrünün kış mevsimindeki son günlerinde “Şimdi hiçbir şey bilmediğimi biliyorum” gerçeğiyle yüzleştiği zamanın fotoğrafını... Kişisel takviminin son yaprağındaki fotoğrafını.

Haberin Devamı

......................

Fondaki müziğe okuduğu bu şiiri ömrüm boyunca iliklerime kadar hissettim.

Şimdi bilmediğimi biliyorum...

“Şu kavanoz dipli dünyada hiç kimse bu şiiri Jean Gabin gibi duyguların efendisi olarak okuyamaz” diye düşünürdüm.

Ta ki geride kalan salı gecesi Selçuk Yöntem’den dinleyene kadar.

***

Pera Palas’ta bir gece düzenlenmişti.

Aykut Gürel’in projesi olan “Aşk İçin Önsöz” adlı albümün sunumu için bir araya gelmiştik.

Otelin tarihini zarif bir röverans yaparcasına takdim ettiği, “ışık - gölge” sevişmelerinin yansıdığı salondaydık.

Mikrofonda Türk tiyatrosunun “büyük sesi ve yorumcusu” Selçuk Yöntem “Şimdi biliyorum” şiirini okuyordu. Arkasında ülkenin en önemli müzik adamlarından Aykut Gürel ve grubu müzikle ona eşlik ediyordu.

Nasıl da etkileyici dakikalardı.

Büyülenmiş gibiydik.

Sanki...

İki kadeh şampanya yudumlamışçasına, başım bir hoş olmuştu.

Şiirin Türkçesi de yumuşacık akıp gidiyordu.

O an anlatılamaz yaşanır.

Sizinle paylaşabilmek için hiç değilse sözlerini sunuyorum.

Şimdi biliyorum

Bacak kadar bir çocukken

Adam gibi görünmek için çok yüksek sesle konuşurdum

Ve derdim ki, biliyorum, biliyorum, biliyorum, biliyorum

***

Başlangıçtı, ilkbahardı

Fakat ne zaman 18 yaşıma geldim

Biliyorum dedim, bu defa biliyorum

Ve bugün dönüp baktığımda

Bolca mekik dokuduğum dünyaya bakıyorum

Ve hâlâ nasıl döndüğünü bilmiyorum

***

25 yaşıma doğru her şeyi biliyordum

Haberin Devamı

Aşkı, gülleri, hayatı, parayı

Ah evet aşk! her şeyi öğrenmiştim

***

Ve ne mutlu ki,

arkadaşlarım gibi

Elimde avucumdaki her şeyi bitirmemiştim

Hayatımın ortasında (yarısında), yeniden öğrendim

***

Öğrendik-lerim,

üç dört kelime tutar:

Sizi birinin sevdiği gün, hava çok güzel (harika) olur

Daha iyi söyleyemem,

hava çok güzel (harika) olur

***

Hayatta beni hâlâ şaşırtan

bir şey

Ben ki hayatımın sonbaharındayım

Birçok hüzünlü gece unutulur

Şefkatli bir sabah ise asla

***

Tüm gençliğim boyunca, biliyorum demek istedim

Ne var ki ne kadar çok aradıysam o kadar az biliyordum

Saat 60’a geldi

Bense hâlâ penceremdeyim, bakıyorum, ve sorguluyorum

***

Şimdi biliyorum, hiçbir zaman bilinmediğini biliyorum

***

Hayat, aşk, para, arkadaşlar

ve güller

Hiçbir şeyin gürültüsünü

ve rengini bilemezsin

***

Tüm bildiğim bu!

Ama bunu, biliyorum…

“BÜYÜK” SESLER

İlk gençlik yıllarımın Ankara’sında tiyatrolar, başkentlilerin yaşamında seçkin ve vazgeçilmez sanat mabetleriydi. Dönemin “büyük ses” erkek oyuncuları Yıldırım Önal ve Kerim Afşar’dı. Günümüzün “büyük ses” ve “büyük oyuncu”su ise -bana göre- Selçuk Yöntem. (Erdal Beşikçioğlu için de özellikle “Tüy Kalemler” oyununu izledikten sonra aynı şeyi düşündüm.)

Haberin Devamı

Selçuk Yöntem o gece Aykut Gürel ve grubunun özgün müzikleri eşliğinde başka şiirler de seslendirdi. Son zamanlarda yaşadığım en güzel gecelerden birini borçluyum Selçuk’a ve “Aşk İçin Önsöz” albüm projesi fikir babası ve uygulayıcısı Aykut Gürel’e.

Ve... Aykut Gürel’in özgün müziğinin eşliğinde, Selçuk Yöntem’in sesinden şair Jorges

Luis Borges’in “Anlar” şiiri...

(Senem Çapa, Dilara Boğaz’a

teşekkürler...)

Anlar

Eğer, yeniden başlayabilseydim hayata,

Daha çok hata yapardım.

Kusursuz olmaya çalışmaz, salıverirdim yüreğimi.

Kahkahadan sakınmaz, sarılma ve öpüşme fırsatlarını kaçırmaz,

İçine az buçuk ciddiyet katılmış

Coşkulu sevdalar yaşardım.

***

Bu kadar titiz olmazdım hiç,

bir şansım olsaydı eğer.

Korkmazdım daha çok riske girmekten.

Daha çok yolculuğa çıkar, gün doğumlarını kaçırmazdım asla;

Hele dağlara tırmanmanın ve nehirde yüzmenin keyfini ertelemezdim hiç.

Sarp kayalıklara çıkar, uçurum kenarlarında dans etmekten çekinmezdim.

Doyasıya dondurma yer, boş verirdim ıspanağın faydalarını.

***

Onlardan, hani her dakikasını verimli geçirenlerden,

Başarılı olmak için çırpınanlardan,

Yarışı önde bitirmek için gece gündüz hesap yapanlardan biriydim.

Zamanı bile satın almaya çalışıyordum.

***

Yeni bir şansım olsaydı eğer,

Hakiki dertlerim olurdu, hayali olanların yerine

Eski an’lara geri dönebilseydim,

Yalnızca kahkaha ve dans çağrılarına kulak verir

Miskinliklerimi pışpışlar,

Acılardan da ders alırdım.

***

O an’ları tekrar yaşayabilseydim,

Gönlümü dostlarıma açar

Onlarla şarkı söylemekten,

Onları kucaklamaktan ve

Onlara ağlamaktan vazgeçmezdim hiç

Yeniden ürperseydi kasıklarım,

Sokakta ıslık çalarken başlardım sevişmeye.

***

Öğrenemediyseniz, öğrenin artık;

Hayat an’lardan oluşur.

Sadece an’lardan

An’ı kaçırmayın!

Başka hayat yok!

***

Yanında termometresi, suyu, şemsiyesi ve paraşütü olmadan,

Yerinden kıpırdamayanlardan biriydim.

Ama yeniden başlayabilseydim eğer,

***

Kuşlar gibi hiçbir şey taşımadan çıkardım yolculuklara,

İlkbaharda pabuçlarımı fırlatıp atar,

Sonbahara dek yalınayak yürürdüm.

***

Bir şansım daha olsaydı eğer,

Hiç bilinmeyen yollara dalar, güneşin tadını doyasıya çıkarır, çocukların enselerini koklardım.

***

Ama geçti artık, seksen beşindeyim,

Ölüyorum ve pişmanım...