Kıbrıs Rum Kesimi Londra Büyükelçiliği’ne bir diplomat atandı. Adı Ümit İnatçı... KKTC vatandaşıydı. Sonra Güney’e geçti. Şimdi Kırmızı pasaportu var. Resmi adıyla Kıbrıs Devleti’nin ve AB’nin yurttaşı.
Bu olayın simgesel mesajı iyi okunmalı...
Kıbrıs Türklerine "Büyükelçi, milletvekili, bakan, AB Parlametosu’nda milletvekili olabilirsiniz. Sizinle devleti birlikte yöneteceğiz" işareti veriliyor. Bu mesajın arka fonuna şimdiden bir senaryo konulmuş bulunmakta.
Senaryo bir soruyla ve onun cevabıyla başlıyor: "Türkiye’nin silahlı güçleri hangi yasal dayanakla adada?"
Cevap: "1960 anlaşmasında yer alan garantörlük statüsü nedeniyle adada."
Ve senaryo sayfaları bu cevap üzerine açılıyor: "O halde, eski Anayasa gereklerini yerine getirelim. Tarihi onaralım.
Örneğin... Bir Türk’ü başbakan yardımcısı seçelim... Temsilciler Meclisi’nde Anayasa gereği 24 Türk milletvekili yer alsın. Gene Anayasa gereği hükümette 3 bakanlık Türklere verilsin. AB Parlamentosu’nda Kıbrıs’a verilen 6 milletvekilinden 2’si Türk olsun."
Olacak şey mi?
Şöyle anlatılıyor: "Kuzey’den, Güney’e geçerek orada yerleşmiş 3 bin KKTC’li Türk var. Ayrıca... Her sabah resmi izinli olarak 2 bin Türk, Güney’e geçerek çalışıyor, akşam dönüyor. Onların da çoğunlukla Rum Kesimi’nde çalıştıkları için kimlik belgeleri olduğu kanısı yaygın... Güney’deki Türk nüfusun bir yıl içinde 10 bini aşması beklenmekte.
Hele anlaşma olmazsa...
İşte böyle bir sayıya varıldığında senaryonun uygulanacağı öne sürülmekte.
O zaman KKTC varlığı hangi hukuk zeminine basacak?
Londra Büyükelçiliği’ne atanan Türk diplomat sadece bir başlangıç.
Arkası böyle gelebilir.
Tutun ki... 28 Şubat’a kadar çözüm için anlaşma olmadı...
16 Nisan Selanik zirvesine de anlaşmaya girmek olasıdır. Fakat, o istasyon da ıskalanırsa, son durak Aralık 2003’te KKTC’de yapılacak genel seçimlerdir.
"Barış ve AB üyeliği" rüzgarı kuvvetli esiyor. Aralığa kadar yön değiştirmezse, KKTC Meclisi’nde bugünkü muhalefet ezici çoğunluk kazanabilir. Halkta büyük tepki var.
Tıpkı bizim 3 Kasım seçimleri gibi olur.
O zaman, Denktaş’ın görüşme yetkisinin kaldırılacağı şimdiden konuşuluyor.
Demokrat Parti başkanı olan oğlu Serdar Denktaş bile babasıyla aynı görüşte olmadıklarını açık açık söylemekte.
Dünkü "Çözüm ve AB mitingine" kendi üyelerinin katılmakta serbest oldukları bildirisi başka söze gerek bırakmıyor.
O miting ki... 10 binler Denktaş’ın Başkanlık Konutu’nun 100 metre ötesinde "Denktaş istifa" diye bağırıyordu.
Meydanda 30 binin üzerinde KKTC Türk’ü toplanmıştı. Aralık seçimlerinin ne olabileceği şimdiden görünüyor.
Gazetecilerden dinliyorum...
Meydanda şehit aileleri... Gaziler... Türkiye’den adaya göçmüş olanlar da varmış.
Yani... KKTC adına en muhafazakar olan kesimler de artık çözümsüzlük çözümdür politikasına karşı tavır ortak paydasına geçmişler.
Zaten, mitingi, Başkanlık Konutu’nun yakınından izleyen Denktaş’ın 25 yaşlarındaki torunu Can Denktaş da "Dedemi yanılttılar. Halkın eğilimlerini yeterince yansıtmadılar. Dedemle halkın eğilimleri arasındaki açı büyüyor" yorumunu yapmış.
28 Şubat ve 16 Nisan durakları ıskalanırsa, toplumun denetlenmesi zorlaşacak.
Genel grevle hayatın durdurulacağını... Baskı olursa sivil itaatsizlik hareketinin gündeme geleceği kaygılarını dinledim.
Bu tepkiler, önce batık banklar skandalı, sonra Türkiye’deki ekonomik bunalımın adaya sıçramasıyla yükselmiş. Bu arada fert başına milli geliri 15 bin doları aşan Güney’in pırıltıları, AB üyeliği, Kopenhag zirvesinden sonuç çıkmayışı ile fırtına patlamış.
Bu dalgaların önünde durmak zor.
Ama... Türkiye’nin güvenlik kaygıları da göz ardı edilemez.
O halde çözümsüzlük değil, Annan planını görüşmek, akılcı değişiklileri sağlayacak bir çözüm sürecini başlatmak doğru tavır olur.