Bir gazetecinin yaşamında "her gazetecinin yaşayamayacağı" bir "yıldız parlaması" olur.
O gazeteciye bu, kariyerinin ödülüdür.
Uğur Dündar'ın, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat arasındaki tüm medyaya ve onlar aracılığıyla ulusa açık tartışmayı yönetmek üzere seçilmesine böyle bir mercekten bakılmalı.
Bunun gerekçesi de seçilmiş olmak kadar önemli; "40 yıllık gazetecilik geçmişiyle dürüstlüğüne inanılan" söylemi, Dündar'ın çocuklarına ve torunlarına bırakacağı anlamlı bir miras.
Uğur Dündar'a kızanlar vardır... Sevmeyenler ve kıskananlar olabilir...
Ancak...
Bütün bu duygusallıktan ve önyargılardan sıyrılarak meslektaşımızı tebrik etmeliyiz.
Siyasetçilerin her fırsatta gazeteciliğe ve gazetecilere yüklendiği, gazetecileri "günah keçisi" gibi topluma jurnallettikleri bir süreçte en duyarlı siyaset tartışmasının bir gazeteciye emanet edilmesine dikkat...
Bu seçimin perde arkasını da öğrenmek için araştırdım...
İlginç bir noktayı size yansıtayım...
Uğur Dündar ve çalışma arkadaşları bu duyarlı görevin gerçekleşmesinde tarafsız kalmak için artık iki tarafa da ne belge soruyor, ne bildiklerini öğrenmek ve haber yapmak için bir çaba gösteriyor. Perşembe 14:30'a kadar tarafsızlığın temiz bir cam gibi şeffaf olmasında kararlılar. Tabii...
Uğur Dündar'ın seçilmiş olması Star Haber için de ağırlıklı bir "izlenme tercihi" oluşturacak.
Haberlerin güvenilir gazetecilere bırakılması, Türk televizyonlarına "geç" geldi ama "doğru" olanı buydu.
Yararı görülüyor.
Uğur Dündar da bunun kanıtlarından biri.
TÜRMEN HOŞ GELDİ
AY, GÜNEŞ'İ KISKANIRSA...
Bir öykü anlatayım... Zamanıdır. "Ay", gündüzleri bütün haşmetiyle çıkan ve kendisini ışıklarıyla görünmez hale getiren, silen "Güneş"i", kıskanırmış.
Güneş'in terzisine gitmiş.
"Bana da Güneş'e diktiğin gibi bir giysi dik. Ben de onun gibi parlayayım. Işıklarımla onu görünmez hale getireyim" demiş.
Terzi, "Mümkün değil" cevabını vermiş.
Ve nedenini şöyle açıklamış:
"Bir bakıyorum, yusyuvarlak tam Ay'sın. Bir bakıyorum, 3 çeyreksin. Sonra öyle inceliyorsun ki neredeyse yoksun... Ben sana nasıl elbise dikeyim? Öyle çok değişiyorsun ki, öyle çabuk değişiyorsun ki sen gerçekte hangisisin bilemiyorum..."
Bu büyüklere masalı isteyen istediğine yakıştırır.