İstanbul'da büyük burjuva bir çiftin davetindeydim. Ev sahibi "ne içeceğimi" sorduğunda "rakı" cevabını vermiştim.Hayretle yüzüme baktı. Sonra öğrendim ki, arkamdan "züppe" demişler.Rakı içmenin "züppelik" sayıldığı yıllardı.Davetlerin değişmez jargonu, yemeğe oturulduğunda, bardağa şarap konulmasını reddetmek ve "Değiştirmeyeyim, viskiyle devam edeyim" demekti.Birkaç ender "rakıcı" dostu da "züppe" diye nitelediklerini hatırlıyorum.Şanssızlığımız "iyi kalite rakı" bulmak zorluğuydu.Rakı şişesinin ağzına, bükerek bir parmak kalınlığında rulo yapılmış tuvalet kâğıdı sarkıtırdık. "Rakıya sifon yapmaktı" bu.Rakının keskin alkolü böylece alınır, rayihası hissedilir, tadımı yumuşardı............................Rakı iyi ki özelleşti. Şimdi yaz akşamları seç seç iç.Hepsi birbirinden güzel.Hele yaş üzüm rakılarının tadına doyum olmuyor.Yenilenerek kıvam kazanan "Kulüp Rakısı" da beni çocukluk anılarıma götürdü.Ankara-İstanbul yolculuklarında babam bizi yataklı vagonlar restoranına götürürdü. Bembeyaz kolalı örtüler, kristal kadehler, porselen tabaklar, gümüş çatal-bıçak... Masalarda yan yana bir küçük Kavaklıdere kırmızı şarap ve bir küçük Kulüp Rakı olurdu.Biz çocuklara -sadece birer kadeh- kırmızı şarap verilirdi. "Kan yapar, fazlası zarardır" denirdi. Babam ise Kulüp Rakısı'nı keyifle yudumlardı.Ben hâlâ rakı keyfini sürdürüyorum. Neyse ki artık "züppelik" sayılmıyor. 70'li yıllardı. Fransa'dan İstanbul'a yeni gelmiştim. Rakı gözümde tütüyordu. Çünkü o zamanlar Avrupa'da rakıyı ancak dostlar getirdiğinde içebilirdik. Araya tatil girdi, yazmakta geciktim.Petrol Ofisi Formula 1 için tek cümleyle, Muallim Naci'den bir başlık atayım:"Marifet, iltifata tabidir."Gerçekten, Türkiye'nin tanıtımı için, bundan daha güzel bir organizasyon düşünülemezdi.Formula 1 bağlamında İstanbul'un ve Türkiye'nin turistik yörelerini, mavinin ve yeşilin tüm güzelliklerini, tarihi zenginliklerini ekrana taşıyan "Türkiye" filmleri gösterildi.1 milyardan fazla dünyalı bu filmleri izledi.Avrupa standartlarında tesisler, birinci sınıf pist, tıkır tıkır düzenli işleyen bir organizasyon...Padoktaki localar, her ulustan seçkin konuklar için hazırlanmıştı.Atilla Doğudan'ın catering servisi bir lezzet senfonisiydi.Türkiye ve dünya mutfaklarından nasıl da güzel seçmeler...Servis mükemmel...Daha önce Monako Formula 1'deydim. Aynı kalite... Pendik, altyapı ve tesis olarak çok daha üstün.Halk da, böyle bir "alternatif spor" için tahminlerin çok üstünde ilgi gösterdi.PO Genel Müdürü Jan Nahum'un özeni her alanda algılanıyordu.Teşrifatçı ve gösteri yapan genç kızlar bir arada güzellik yarışması adayları gibiydiler.Dünya ekranlarına böyle bir Türkiye de yansıdı.M. Ali Talat'a kupa verdirmek gafına gelince... Onun için de "Marifet, iltifata tabidir" dizesinin devamı geçerli... "Müşterisi olmayan meta zayidir."Mönüde olmayan bu siyaset tadını(!) beğenen olmadı. Medyaya göre THY, yiyecek içecek servisi için Atilla Doğudan ile anlaşıyormuş. Doğruysa... "THY'nin başına gelen en güzel şey olur" bu.Atilla Doğudan, merkezi Viyana'da bulunan ve 500 çalışanı olan büyük bir lezzet merkezinin kurucusu, CEO'su.Emirates ve çoğu ABD'de çok sayıda havayolu şirketinin ve Formula 1'lerin yiyecek içecek servisleri onda. Dünya Futbol Şampiyonası'nda da onun mutfakları servisteydi.Sadece lezzet sunmuyor, kaliteli hizmet için uçaklarda hostesleri de onun şirketinin uzmanları seçiyor ve yetiştiriyor...............................Ağız tadıyla bir pazar diliyorum. g.civaoglu@milliyet.com.tr Marifete iltifat