3-5 kişi bir araya geldiğimizde soru hep şu:
“Soma felaketi ve sonrasının Erdoğan’ın oylarına etkisi ne olur?
Artırır mı?
Eksiltir mi?”
Gelişmiş bir demokraside sorunun cevabı bellidir.
Hatta...
Böyle bir sorunun akla gelmesi bile abestir.
Ama...
Burası Türkiye...
Olay ne olursa olsun bölünmüş toplum “a priori (kafadan)” taraftır.
“Bizim mahalle” ve “öteki mahalle” anlayışı.
..................................
SOMA felaketi “ortak acıda” yürekler birleşti.
Yardım kampanyaları...
Fatihalar, hatimler...
Sporcuların Soma’ya kafileler halinde gitmesi...
Milli Takım’ın da başlarında Demirören ve Terim ile Soma’da yara sarma seferi...
Din adamlarının, STK’ların Soma’ya, emekçi şehitliğine ziyaretleri...
Tüm Türkiye’de hatta dünya başkentlerinde Türklerin etkinlikleri...
Bunlar güzel...
..................................
ANCAK...
Konu siyasete kaydığında o toplum adeta “ortadan bölünüyor.”
Dün Hürriyet’te Taha Akyol buna dikkat çekti.
Yazısından bazı bölümleri yansıtıyorum:
Madalyonun öbür yüzünde utanmamız gereken kötü bir illetimiz var: Çatışmacı siyasi kültür... Bu illetimiz yüzünden iç politika tarihimizde huzurlu yıllarımızın sayısı hayli azdır.
Bu illet çok taraflı olmakla beraber, her devirde birinci derecede sorumlu tutulması gereken, iktidarlardır. Çünkü devlet kudreti onların elindedir, çok geniş kitleleri daha fazla şekilde etkileme gücüne de sahiptirler.
Onun için demokrasilerde iktidarların anlayışlı ve hoşgörülü olmaları gerekir.
Ben Türkiye’de Başbakan’ın istifasını hiçbir şekilde gerekli görmüyorum; bir de siyasi kriz yaşamamalıyız. Ama facia mağduru bir vatandaşı tekmeleyen danışmanın “insani jest” olarak istifa ettirilmesi gerekmez mi? İstifa etseydi, gerilim biraz olsun düşmez miydi?
Siyasette güç önemlidir ama insani jestlerin, duyarlıkların değeri daha büyüktür.
................................
AKP iktidarında özellikle Gezi olaylarından sonra sürekli bir tedirginlik var: “Dış güçler, faiz lobisi, hainler, paralelciler” iktidarı devirmek istiyor!
Bu komplo tedirginliği yüzünden, ne zaman bir toplumsal olay olsa hemen Gezi Parkı’nı polis kuşatıyor! Hemen her olayda polis “bastırma” duygusuyla aşırı güç kullanıyor. Soma’da avukat heyeti bile kelepçelenip gözaltına alındı!
Başbakan’ın da “fıtrat” diye konuşmasındaki asıl saik faciayı küçümsemek değildi; toplumsal tepkiyi yatıştırmak, Gezi türü olaylara meydan vermemekti maksadı.
Sayın Başbakan’ın Soma’daki bütün davranışlarında bu tedirginliği, bu gerilimi gördük. Fakat bu davranışlar, tepkileri yatıştırmadı, aksine artırdı.
..................................
İKTİDAR bir sarmala kapılmış görünüyor: Kutuplaşmanın beslediği toplumsal olayları bastırmak için daha öfkeli davranıyor, daha çok güç kullanıyor... Fakat bu, tepkileri körüklüyor.
..............................
HALBUKİ yaraların erken sarılması için de, toplumsal huzur ve ekonomik kalkınma için de siyasi hayatımızın normalleşmesi, çatışmacı siyasetten müzakereci siyasete geçmemiz şarttır.
Peki, iktidar karşıtı “örgütlü” tahrikçilerin hiç mi suçu yok? Olmaz olur mu! Fakat iktidar öfke diliyle geniş muhalif kitleleri onların yanına ittiğini artık görmüş olmalıdır.
Gerilim ve kutuplaşma hem asabı bozuk, huzursuz bir toplum yaratıyor, hem demokratik işleyişi zorlaştırıyor.
.............................
İLK satırlarıma dönelim.
Böyle bir manzarada Soma’nın Cumhurbaşkanı seçimlerine kadar uzanan Çankaya yolundaki Erdoğan’a oy getirisi ya da götürüsü ne olur?