Anayasa değişikliği için Prof. Serap Yazıcı’dan birkaç satır.
Anayasalar canlılar gibidir: doğarlar, gelişirler, siyasal yaşamın bozucu etkilerine maruz kalırlar, önemli ya da önemsiz değişikliklere konu olurlar ve bir gün yok olurlar.
1982 Anayasası “siyasal yaşamın bozucu mu yoksa yapıcı mı olduğu tartışılır etkilenme” sürecindedir.
Önemsiz ya da önemli değişiklikler yapıldı/yapılıyor.
Önce “yöntem...”
Anayasanın “içeriği” kadar “yapımı” da “sivil ve demokratik” olduğunu bilirler.
AKP iyi başlıyor.
Değişiklik paketini önce siyasi parti gruplarına sunacak, sonra da Başbakan Erdoğan gruplardan aldığı izlenimlerle siyasi parti liderlerine gidecek.
Bir “uzlaşma” metni oluşturmak isteniyor.
Bu yol haritası için “biraz da koşulların dayatması” denebilir.
Çünkü...
Bütün partilerin katılmadıkları bir anayasa değişikliği, Anayasa Mahkemesi’nden dönebilir.
Referandum da bir yol ama riskli.
Referandum için kurulan sandıklardan “HAYIR” oyları çıkabilir.
Hatta belki Anayasa Mahkemesi’ne, belki Yüksek Seçim Kurulu’na takılabilir.
Öyle bir “yol haritası” zorunlu çizilmiş olsa bile sonuçta sivil/demokratik yöntemdir.
Tabi sürecin “startı” için konuşuyoruz.
Daha ileri takvim yapraklarında iktidar, Meclis’te diğer partilerden gerekli desteği bulamazsa “Madem öyle, işte böyle” tavrını koyarak, “Referanduma gidiyoruz” açıklamasını yapabilir.
DOĞRU OLMASI İÇİN FAZLA İYİ
Güzel bir aşk şarkısı vardır; “It’s so good to be troue... (Doğru olması için fazla iyi)”
Ayakları yerden kesilen âşık, beraberliğin büyüsü hiç bozulmadan sürerken, bir an, “Bu yaşadığım bir gerçek mi, doğru olması için fazla iyi” diye düşünür.
Kuşku duyar.
Hazırlanmakta olan anayasa değişikliği paketinden ambalaj arası bazı görüntüler işte böyle “kuşku” veriyor.
Örneğin HSYK’nın (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) yeniden yapılanması....
TBMM’nin bu kurula seçeceği üyelerle bağımsızlığın altüst olacağı kaygılarına karşılık düzenleme farklı öneriler getiriyor.
“TBMM çoğunluğu iktidar partisinde, iktidarın patronu Başbakan Erdoğan, o halde HSYK’ya yasamada yapılacak seçimle yeni oluşum Erdoğan iradesini yansıtacak” yargıları boşlukta kalabilir.
Çünkü Meclis’in sadece 3 üye seçmesi öngörülüyor.
Bunlar da avukatlar, hukuk fakültesi öğretim üyeleri gibi mesleki yetenekleri olanlar arasından seçilecek.
“AKP kimi isterse bu 3 kişi onların adamı olacak” denebilir.
Ama...
Burada “5’te 3” gibi nitelikli oy çoğunluğu gerekecek.
Yani AKP’nin kendi milletvekili sayısı yetemeyeceği gibi kolay kolay başka yan desteklerle de tamamlayamayacağı bir oran.
Diğer partilerle uzlaşma zorunluluğu var.
Parlamentodan seçim yapılması bir görüşe göre HSYK’nın “hukuki meşruiyeti” gibi de algılanabilir.
HSYK kararlarının kesinliği de hukuk açısından sakıncalı olduğu tartışılmakta.
Bu nedenle üye sayısı artırılarak 2 ya da 3 daire halinde çalışması söz konusu.
Dairelerde verilen kararlara itiraz daireler genel kurulunda görüşülerek “sakınca” giderilmek isteniyor.
Bir önemli yanlışlık da HSYK Başkanı’nın Adalet Bakanı olması.
Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın da HSYK’ya “üye” statüsüyle katılması.
Bu durumda HSYK bağımsızlığı üzerine yürütmenin gölgesi uzanmakta.
Pakette bakan ve müsteşarın dairelerin toplantılarına katılmamaları öngörülüyor.
Ama...
Dairelerin aldığı kararlara itirazların görüşüleceği genel kurula katılacaklar.
Burada biraz sıkıntı var.
Avrupa Birliği ilerleme raporlarında bakan ve müsteşarın kesinlikle HSYK dışında kalmaları ve böylece tam bağımsızlığın sağlanması gereği vurgulanmakta.
Bu durum iktidar tarafından “HSYK ile ilgili bir sözlü soru veya diğer Meclis denetleme süreçlerinde, kürsüye gelerek ancak bakanın savunma yapabileceği, HSYK üyelerinin kürsüye çıkamayacağı” gerekçesiyle izah ediliyor.
Peki, AB üyesi ülkelerde bu sorun var mı?
Öte yandan, HSYK’ya bağımsız çalışabilmesi için ödenek, bina, sekretarya da veriliyor ki şimdiki durumda hiçbiri yok.
Sizce fazla iyi değil mi?
Paketteki diğer değişiklik önerileriyle devam edeceğim.
LEZZET GEÇİDİ
İstanbul Loft’un 2. binasında ilginç bir mimari uygulanmış.
Birkaç kat arayla iç bahçeler konumunda büyük teraslar...
Güzel bir İstanbul manzarasına bakarak tadımlar yaptık.
Davet ÜLKER’in “Bizim Mutfak” sponsorluğunda yayımlanan “İSTANBUL MUTFAKTA” adlı kitabın tanıtımı için düzenlenmişti.
Hande Bozdoğan ve Lale Apa’nın yazdıkları kitaptaki 130 yemek tarifinden İstanbul’un ünlü şefleri harika lezzetler üretmişlerdi.
Kitap Fransa’da düzenlenen Gourmand World Cookbook Awards 2010 kapsamında “Jüri Özel Ödülü”nü kazandı.
Tabaklardaki lezzetler kadar sohbet de keyif vericiydi.
Cem Yılmaz gene ilgi odağıydı.
Bizler klasik bir tadım yemeği düzeni bekliyorduk.
Uzun bir masa, önümüzde sık sık değiştirilen kadehler, yemekler...
Ve yemek üzerine teoriler.
Oysa hoş bir partiydi.
Zuhal Şeker, “şeker” gibi bir ortam yaratmıştı.