Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

CİHAT Hazardağlı şapka çıkarılacak bir yapıt koymuş ortaya. Sinema teknolojisinde estetiği kanatlandıran, masal lezzetinde bir yenilik.
Filmin adı “SULUBOYA...”
Küçük bir çocuğun resim hocası olan genç kıza ve tuvale, boyalara olan aşkları ile dantela gibi örülen öyküsü...
İki aşk birbirini besliyor.
Filmdeki teknoloji önce Cihat’ın oyuncularını tek tek boyamalarıyla başlıyor. Sonra...
Senaryoya göre boyanmış olan oyuncuların fotoğrafları çekiliyor. Fotoğraflar çoğaltılarak hareket efekti veriliyor.
Sonra sayısı 25’i bulan ve Cihat Hazardağlı tarafından bilgisayar programları yazılmış çeşitli filtrelerden geçiriliyor. Ardından montaj...
Öyle 35 milimetrelik film falan yok.
Doğrudan yüksek tanımlı bilgisayar tekniğiyle beyazperdeye yansıtılıyor.
Fotoğrafla illüstrasyonu seviştiren çok yeni, çok farklı, çok naif bir sinema, kaynak suyu gibi akıyor. Cihat’ı daha amatör karikatürist yıllarından tanırım.
Beraber de çalıştık.
“Yeniden doğmak istiyorum” diyerek Amerika’ya gitmiş, bir süre sonra bu topraklar için “ilk”lerle dönmüştü. Milyonların ilgi ve beğenisini kazanan “plastip show” bunlardan biriydi. Genç yaşına rağmen kuluçka dönemlerine girer ve hep yeniliklere hayat verir.
SULUBOYA da bu çalışmalarından sonuncusu.
Haluk Bilginer, Bedri Koraman, Savaş Dinçel, Altan Erkekli, Tamer Karadağlı, Tuba Ünsal ve de başrolde bir erkek çocukla yeni “masal sinema”nın miladı olacak bu filmi yapmış. Astoria’daki galasında hepimiz keyifliydik. Tek üzüntümüz, bu film için oynadıktan sonra Savaş Dinçel’in artık “görünmezler” arasına gitmesiydi.
O nedenle Savaş Dinçel’in seslendirmesini en yakın arkadaşı Müjdat Gezen yapmış. Gözyaşları yanaklarından sicim gibi akarken, Savaş Dinçel’in neşeli bir sahnesini seslendirmek nasıl da zor.
Hele Müjdat gibi bir duygu adamı için...

Haberin Devamı

SULUBOYA’da Müjdat Gezen’in acısı...

Cihat Hazardağlı çekim öncesi Tamer Karadağlı’yı boyuyor.

İSMAİL ACAR DERGÂHI
İSMAİL Acar Türkiye’nin yetiştirdiği resim ustalarından biri. Tarzı olan ve farkını “resmin lezzet duraklarında” yaşatan bir sanatçı.
Galata’da 16. yüzyıldan kalma köhne bir binayı alıp onarmış ve günümüz kültürüne sunmuş. Yanındaki binayı da öyle, 17. yüzyılda yapılmış bir “eski İstanbul” gravüründe bu bina görülüyor. Tam karşısındaki kule de öyle...
Her katın ortasında boşluklar yaratarak bir derinlik oluşturmuş. Oraya 12.5 metre yükseklikten bir kum torbası asılacak ve zemindeki tuvale torbanın ucundaki fırçayla birbiri içine geçmiş üç elipsin yer hareketi çizimini “doğa” yapmış olacak.
Biz şimdilik bir neyzenin nefesi eşliğinde o boşluğun en tepesindeki kattan en alttaki katta dünyanın dönüş hareketiyle aynı yönde dönen semazeni izledik. Cuma günü özel bir gösteriydi, çarşamba gecesi ise aynı binada modern dansçıların gösterisiyle Acar’ın “tulip art” etkinliğinin açılış davetindeydik.
Her biri İstanbul’u yaşatan, resimler, paravanlar, heykeller... Heyecan verici güzellikte çalışmalar... Atölyenin zeminde kazılar yapılırken ortaya bir de mermer havuz çıkmış.
Bir sinagoga ait bu havuzda kutsama yapılırmış. Öylesine bir büyülü ortam ki içimdeki ses “Burası sanat dergâhı” diyordu.

Haberin Devamı

SULUBOYA’da Müjdat Gezen’in acısı...


Tulip art’ın açılış gecesinde üç yüz yıllık havuzun üzerinde modern dans.

İNÖNÜ: BAYKAM’A GÖLGE ETMEYELİM
YIL 1963... Harika çocuk Bedri Baykam’ın ilk sergisinin açılışı. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü anı defterine şöyle yazmış:
“Bedri Baykam’ın tablolarını hayranlıkla seyrettik. Manalarını kavramaya çalıştık. Duygularımı toplamaya çalışarak, Bedri’nin gelişmesine nasıl yararlı olacağımızı değil, herhalde gelişmesine nasıl muvaffak olacağımızı düşünerek ayrıldık.” İsmet Paşa gene müthiş bir vecize ortaya koymuş. Sanatçıya karşı psikolojiyi, önyargıyı, engel koymaları nasıl da güzel vurguluyor...
“Gölge etmeyin” mesajını veriyor.
O tarihlerden bu yana Bedri çok iyi eğitim aldığı sanatını küresel boyutlara taşıdı. Yeniliklerin öncüsü oldu. Şimdi Bedri Bay-kam’ın Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi’nde bu sanat yaşamının nehir roman gibi yansıması sergileniyor.
Ankara Sakarya Caddesi’ndeki evden hatırladığım, sıska bacaklı, kocaman kafalı, iri siyah gözlüklü, kalemi ve fırçayı dans ettirircesine kullanan Bedri Baykam’dan, son aşamasındaki (sonuncu değil), dördüncü boyuta geçmiş Bedri Baykam’ın sanat evrelerini adım adım gezdim.
Bu kez resmine “zaman” boyutunu da katmış. Sanatın yanı sıra aydın sorumluluğunu da güçlü olarak hissettiren karakterine işaret etmeliyim.

SULUBOYA’da Müjdat Gezen’in acısı...


Bedri ile galerisinde adım adım.