İsmail Cem, cumartesi ve pazar günlerini "partinin kuruluş çalışmasını" yaparak geçirecek. "Pazartesi de düğmeye basarız" dedi. Yani hızlı gidiyor. "Erken" hatta bir "yıldırım" seçime, yeni partinin hazır olması gerek.
Cem, 1970’li yılların başında yayınladığı kitabının önsözüne şu söylemi yazmıştı: "Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar laf varsa düne ait."
Cem, liderliğini açıkladığı basın toplantısında gene Mevlana’nın bu söylemini dile getirdi.
Yani... Cem siyaset yolculuğunu 30 yıl önce başlatmıştı.
Cem’i yılacak ve geri çekilmeye zorlanacak siyaset fantezisi sanmamalı kimse.
Cem’in müthiş bir "çalışma maratoncusu" olduğu pek bilinmez.
Ekranlardaki görüntüsüne yansıtmadığı inanılmaz fiziki dirence sahiptir.
Planlamacı, zaman mühendisi ve örgütlenme mimarıdır.
Sendika başkanlığı ve TRT Genel Müdürlüğü yaptığı genç yaşlarında bu özelliklerini kanıtlamıştır.
"Hayalci" ve "maceracı" değildir.
"Ciddiyet" en sevdiği ve çok kullandığı kelimedir.
Kısacası toplum, şimdiye kadar tanımadığı bir Cem’le tanışacak.
Girişiminin uzun soluklu olmayacağını düşünüyor olanlar yanıldıklarını göreceklerdir.
Merhum Abdi İpekçi ondan "yumuşak inatçı" diye söz ederdi.
İnce bir üsluba, özenli gülümseyişe sardığı çetin ceviz yapısını anlatmak için o söylemi kullanırdı.
Beraber yola çıktığı Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan da öyle.
Kemal Derviş’in gelmesinin konuşulduğu 17 ay öncesini hatırlayın.
Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz "onun sadece bir teknisyen olduğunu" söylüyor, gazetecilere "En fazla Merkez Bankası başkanı olur" diyordu.
Derviş, geldi. Diretti ve ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı oldu.
Onun yılacağı, kaçacağı, ABD’ye dönmek zorunda kalacağı hesapları tutmadı.
Derviş, dayattı. Gerekli gördüğü reform yasalarını çıkarttırdı. Özerk kurumlaşmaları sağladı. Bu değişime karşı çıkan MHP’li bakanı görevden aldırtabildi.
Son Bakanlar Kurulu toplantısında, Başbakan Yardımcısı’na "dinleyin" çıkışı aslında, onunla fısıldaşan Başbakan’ı da kapsamaktaydı.
Ve nihayet Derviş, Başbakan’ın "azil" mesajına rağmen Cumhurbaşkanı ricasıyla hükümette kalabilmek gibi bir "ilk"e daha imza attı. Artık tek başına bir parti gibi... Hükümetin dördüncü ortağı konumunda.
Sonuç... Derviş de siyasette bir fantezi değil. Kalıcı.
Gerçi, özellikle Bahçeli’nin dünkü çok sert çıkışından sonra bu statüsü sürmeyebilir ama zaten o da gitmek istiyordu. Yapacağı şey, ekonomide göçüklere neden olmadan yumuşak ayrılış için bir geçiş takvimi uygulamak sağduyusudur.
Ya Hüsamettin Özkan?
11 yıldır susan, gülümseyen, sessizce sürekli çözüm üreten ve nihayet konuştuğu zaman da işte böyle siyaset depremi oluşturan Hüsamettin Özkan, üçüncü atlı.
Siyasetin üç atlısı start aldıktan sonra, üzerine ölü toprağı dökülmüş gibi ruhsuz ve pörsümüş siyaset canlanacak.
Clinton, Çırağan’daki yemekli davette bir anısını anlattı:
"Arkansas’ta bir barın girişinde - yarın herkese 3 bira bedava - yazılı bir duyuru asılı olurdu. O duyuru nedeniyle bedava bira isteyenlere barın sahibi - yarın - kelimesini gösterirdi. Tabii "yarın" bir türlü olmazdı.
Siz de AB ve diğer beklentilerinizi hiçbir zaman gelmeyecek yarınlara bağlamayın.
Yarını yapın."
Cem, Özkan, Derviş üçlüsü - yarını - yapabilir.
Sol, merkez, sağ gibi tanımlarla hareket kendini dar alanlara sıkıştırmazsa, Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’sine karşı alternatif çekim alanını oluşturabilir. Seçim sandığından en büyük olarak çıkabilir.
Zaten İsmail Cem, cumartesi ve pazar günlerini partinin kuruluş çalışmasını yaparak geçirecek.
"Pazartesi de düğmeye basarız" dedi.
Yani hızlı gidiyor.
"Erken" hatta bir "yıldırım" seçime, yeni partinin hazır olması gerek.
"Parti işlerinden de iyi anladığını" söylüyor.
Bir yandan partinin kuruluşu, bütün organlarıyla oluşumu... Öte yandan programının hazırlanması. Tanıtımı.