FRANSA‘nın saygın gazetesi “Le Monde” da Guillaume Perrier ince vuruyor.
“Ağrı’daki Ermeni -Türk kardeşlik anıtı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla yıkılırken Ermenistan sınırındaki Iğdır’da -Ermenilerin Türklere katliamını simgeleyen- anıt yükselmekte... 5 kılıçtan oluşan bu anıt için buldozer kaygısı yok...”
Simgesel olarak Türkiye’nin Ermenilerle dostluğa bile karşı olduğunu (Ağrı’da yıkılan heykel) ve sadece tek taraflı baktığını (Iğdır’daki anıt) kanıtlamaya çalışıyor.
Daha başka dayanaklar da taşımış yazısına.
Örneğin...
Ermenilerin soykırım iddialarına karşı lobi oluşturmak için 2006’da ünlü politikacılardan -ki bunlardan birinin Rauf Denktaş olduğunu belirtiyor- kurulan komisyonun adı üzerinde polemik açmakta.
Komisyonun 1915’te Ermenilere “tehcir (zorunlu göç)” emrini verdiği iddia edilen Talat Paşa’nın adını taşımakta oluşunu vurguluyor. (Bence de çok haksız değil. Böyle duyarlı bir komisyona Talat Paşa’dan başka isim bulunamaz mıydı?)
SOYKIRIM BİR ENDÜSTRİ
YAZIDA Türk aydınlarından görüşler arasında Taner Akçam’a da yer verilmekte.
Akçam’ın “soykırım bir endüstridir” söylemini ve daha sonraki satırlarını yazar Ermeni tezlerine destek amacıyla kullanmış olsa da şu “endüstri” teşhisi doğru teşhis.
Soykırım için başta Amerika ve ardından Fransa olmak üzere yerküre üzerinde müthiş paralar toplanmakta, lobilere, vakıflara, derneklere, iletişim ağlarına para nehirleri akmakta.
Televizyonlar, gazeteler içinde birilerinin banka hesapları kabarmakta.
Kongreler, paneller, açık oturumlar düzenlenmekte.
10 binlerce çalışana maaş ödenmekte.
Bu muazzam organizmanın içinde kimileri zenginleşmekte.
Olacak şey değil ama -hani mesela- Türkiye soykırım iddialarını kabul etse belki en fazla zararı “Türklere nefretle beslenen” bu organizma görecek. Hayat suyu ve para kaynakları kesilecek.
YÖNETMEK, ÖNGÖRMEKTİR
VE...
“Bir endüstri olarak soykırım” varlığını daha da agresif olarak sürdürecek.
Fransa örneğini AB ülkelerine ve ABD’ye, yerkürenin diğer coğrafyalarına yaymaya çalışacak.
Yani...
“Soykırımın kabulü ile yetinmemek ve soykırımı inkârın cezalandırılacak suç sayılması...”
Yazıda, “Türkiye’nin tedirgin olduğu şey de budur” deniliyor.
Böyle bir gelişmenin “Türkiye’ye AB kapılarını büsbütün kapatacağına”da işaret ediliyor.
Ankara’nın Paris’e tepkisindeki “yüksek dozajın” Fransa haritasını aşarak Avrupa’ya, hatta ABD’ye de sirayet edecek olumsuzluk nedeniyledir mesajı veriliyor.
Bu da yanlış değil.
Türkiye her yangında “itfaiye” rolünün ötesinde çok daha kapsamlı ve etkin bir tavır belirlemeli.
Yangın’ın çıkmasını bekleyip, kıvılcımlar uçuşmaya başladığında harekete geçmek gibi rötarlı tavırların sonuçları işte ortada...
Olabilecekleri öngörmek ve çok daha önceden tedbirleri almak gerekir. Demokrasinin güzel sözlerinden biri olan “yönetmek, öngörmektir” iki kelimesi devlet adamlarının şifresidir.
TEHDİT CAYDIRICI OLMALI
SOYKIRIM yasasının Fransa’da kabulü halinde Türkiye’nin koyacağı tavır için Ankara açıklamalar yaptı.
Le Monde’a göre Türkiye Büyükelçisini -Sine die- (süresiz) geri çekecek. Diplomatik ilişkileri ekonomik ve kültürel düzeye indirecek.
NATO çatısı altında Fransa ile her türlü savunma etkinliğini donduracak.
Fransız sermayesi ve teknolojisiyle bağlarını kesecek -ki bu Fransız işadamlarını rahatsız etmekte- özellikle Türkiye’nin nükleer santral projelerinde Fransa olmayacak, nobucco kapsamında gaz naklinde Fransa dışlanacak. (Bu olasılık, Fransa’nın dev enerji kuruluşu Gaz de France yöneticilerini üzmekte.)
Elbette dahası da vardır.
Ama...
Bütün bunlar bilindiği halde Fransa’yı yönetenler etkilenmiş görünmüyor.
Başbakan Erdoğan’ın bazılarına açıkladığı yaptırımlar “caydırıcı” olmamış anlaşılan.
Sarkozy için Mayıs 2012’de yapılacak Başkanlık seçimleri çok daha ağır basıyor.
“Bugün için siyaset yapanlar politikacı ilerisi için politika yapanlar devlet adamıdır” söylemine Sarkozy hayli yabancı.
Sarkozy için 150 bin Ermeni kökenli Fransız’ın oylarının yanı sıra aşırı sağcı/yabancı düşmanı Le Pen’in partisinden koparmayı hedef aldığı oylar önemli.
Böyle zorlu durumlarda Türkiye’nin destek aldığı Musevi lobisi de uzaktan seyirci kalmakta.
Meydan Rum ve Ermeni lobi dayanışmasına kaldı.
Onların ise yaptırımlardan caydırıcılık mesajı çıkartmaları mümkün değil.
Çünkü...
Varlıklarını besleyen kaynaklardan vazgeçemezler.
Türkiye’nin masanın üzeri temizleyerek (tabula rasa) oyunu yeniden kuracak, kartları yeniden dağıtacak radikal bir yol haritası çizmesi gerekiyor.