Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mimar Kayhan Bakan kentsel tasarım uzmanıdır. Beyoğlu’nun kurtarılmasında ve bu hale getirilmesinde onun imzası vardır.
Taksim’deki çeşmenin onarılma çalışmaları sırasında önemli bir “tarihe tanık/kanıt” buldu.
Çeşmenin arkasındaki yıkıntılar arasında kırmızı üzerine beyaz harflerle “CUMHURİYET MEYDANI” yazılmış bir emaye levha buldu.
İstanbul’da eskiden emaye sokak, cadde, meydan levhaları kırmızı renkliydi. Sonra maviye geçildi. Son olarak da metal.

Taksim değil, Cumhuriyet Meydanı
“TAKSİM MEYDANI”nın asıl adı yoksa “CUMHURİYET MEYDANI” mıydı?
2 kaynakta (Büyük Larousse 21. Cilt. ve Meydan Larousse 11. Cilt.) “Taksim Meydanı” yanında parantez açılmış “Cumhuriyet Meydanı” yazılmış.
Gerçek olan şu “Taksim” adını orada bulunan sular idaresi merkezinin bulunması ve şehre taksim edilmesinden alıyor.
Böyle geniş bir meydan falan da yok.
Sonra... İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından yapılan 11 metre yüksekliğindeki Cumhuriyet Anıtı’yla birlikte orada bulunan kışladan da bir bölüm alınarak bugünkü “genişçe” meydan oluşturuluyor.
Sanıyorum bu nedenle de “Cumhuriyet Meydanı” olmuş.
Levhası da asılmış.
Kayhan Bakan’ın bulduğu ve İstanbul’un eski diğer bazı levhalarıyla birlikte özenle sakladığı bu levha gerçekten “tarihe tanık/kanıt” niteliğinde.
Birileri bundan hoşlanmamış ve 18. yüzyıldaki Osmanlı döneminin “Taksim” adını öne çıkarmış.
Oysa... Bir tarafında Atatürk Kültür Merkezi, ortasında Cumhuriyet Anıtı, devamında Cumhuriyet Caddesi olan bu alana “Cumhuriyet Meydanı” adı yakışır.
Taksim ise semtin adıdır. O yöreyi kapsar. Ve sevdiğim, geleneği, anıları olan güzel bir addır.
Bu alana “Cumhuriyet Meydanı” adı verilmeli.
Önümüzdeki 29 Ekim’e elbette yetişmez ama gelecek yıl için anlamlı olur.
Paris’te bunca yıllık Arc de Triomphe Zafer Meydanı’nın adı, Charles de Gaulle’e dönüştürülmedi mi? İstanbul’un Taksim Meydanı neyse, Paris’in Arc de Triomphe’u da odur.
Bütün önemli günler, bu meydanın ortasındaki Zafer Anıtı’na çelenk konularak kutlanır.
Kayhan Bakan’ın, benim de katıldığım “Cumhuriyet Meydanı” önerisine desteğin yaygın olacağını düşünüyorum.
Özellikle şu süreçte... Hatta çeşmenin arkasından çıkarılan o tarihi levha asılmalı.

Taksim değil, Cumhuriyet Meydanı


Kentsel Tasarım Uzmanı Mimar Kayhan Bakan, bu levhayı Taksim Çeşmesi onarısı yapılırken yıkıntılar arasında buldu.


YA ÖVGÜ, YA SÖVGÜ
Bu hafta Şeffaf Oda’nın konukları; en çok okunan ve en çok konuşulan isimlerden Ahmet Hakan ve Deniz Seki.
Çanakkale İmam Hatip Lisesi mezunu ve bir müftü çocuğu olan Ahmet Hakan’ın büyük yaşam göçü simgesel olarak gerçekten “kahveden kafeye mi?”
Ahmet Hakan şöyle açıklıyor:
“Ben Türkiye’de dini hayatı alabildiğine yaşayan bir ailenin içinde doğdum, büyüdüm. Öyle bir kültürel atmosfer içerisinde yaşadım ama gözüm hep dışarıdaydı. Diğer âlemleri merak eden meraklı bir çocuk...
Kanal 7’de program yaparken Yeni Şafak’ta yazarken de ben Nişantaşı-Teşvikiye’de oturuyordum.”
Sonra Sabah... Ardından CNN Türk ve Hürriyet...
Kalemi sivri, kıvamı edebi, lezzeti bazen şerbetli, bazen biberli yazar Ahmet Hakan, “Bana hem çok küfrediliyor. Sövgü dolu mesajlar alıyorum, hem de övgü dolu mesajlar alıyorum. Ortası yok. Ya çok nefret ediliyorum ya çok seviliyorum” diyor.

Taksim değil, Cumhuriyet Meydanı


Siyasette yokum
Ahmet Hakan siyasete kesinlikle girmeyi düşünmüyor ama danışmanlığa sıcak bakıyor.
“Siyaset hiç tarzım değil ama belki iyi bir danışman olabilirim” görüşünde.
Yazılarında aşkın performansını etkilediğini ama “matematiksel” yazdığı için satırlarına bu duyguların bire bir yansımadığını anlattı.
Belden aşağıya vuran polemiklerden ve düzeysizlikten şikâyetçi.

Duygunun okulu yok
Kelimeler, Deniz Seki’nin arkadaşları... Çağrıldıklarını hissettikleri anda ona doğru akıyorlar.
Ve... Deniz’den şarkı olup çıkıyorlar.
Kolay, iyi ve hızlı yazıyor. O nedenle çok şarkısı var.
Deniz Seki, “Aşk olmadan ne yazabilirsin, ne çizebilirsin, ne yorumlayabilirsin. Benim için hayatın anlamı aşk. Aşk şuursuzluktur” görüşüne odaklı.
O da yaşam göçmenlerinden... Yüreğinin götürdüğü yere gidiyor.
Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın ama “kalbin aklına, aklın aklı ermez.”
Çocuk yaşlarda şiir yazmaya başlamış.
Annesi konservatuvarlı. “Sanat genlerim annemden olmalı” diyor.
Hercai diye algılansa da, yürek deneyimleri müzikle harmanlanarak ona derinlik kazandırmakta.
Örneğin... Son albümündeki “Özrün efendisi en yakınım olur” söylemi...
Ahmet Hakan’ın mizah yaklaşımı olan “haşemaya da, peştamala da karşıyım” söyleminde Deniz Seki dahil hepimiz “pareoya evet”te birleştik.
Deniz Seki, konservatuvardan değil ama şarkı sözü yazıyor, beste yapıyor. Sahneye de, kendi şarkısıyla girip birinci olduğu yarışmayla adım atmış.
Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Tarkan gibi Türkiye starlarının jüri üyesi olduğu Pop Show 95 yarışmasında aldığı birincilik onun dönüm noktası.
Konservatuvar kökenli olmamasına karşın başarısını, “Duygunun okulu yoktur” diye açıklıyor ama şan dersleri almış. Bir süredir piyano dersi de alıyor.