BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş “sivil itaatsizlik eylemine” depar işaretini verdi.
Bugün Diyarbakır’da Demirtaş ve DTK (Demokratik Toplum Kongresi) Başkanı Ahmet Türk’ün önderliğinde bir yürüyüşü başlatacak.
Yürüyüşün belediye konuk evinde sona ermesi ve orada “sürekli oturma eylemine geçilmesi” planlanıyor.
Ne zamana kadar?
Demirtaş açıkladı.
1- Anadilde eğitim
2- Siyasi tutukluların serbest bırakılması
3- Bütün güvenlik operasyonlarının durması
4- Seçim barajının kaldırılması
Bu isteklerin -yargı alanında olan ikinci istek dışında- siyasi iktidar yetkisine giren diğer 3 istek konuşulabilir.
Zaten “yeni Anayasa taslakları” bağlamında o 4 maddenin de ötesinde demokratik açılımlar tartışılmakta.
Patronlar kulübü TÜSİAD’ın Anayasa önerileri arasında birkaç kenti kapsayan “bölgesel yönetimler” bile var.
BDP ve DTK “demokratik özerklik” hedefine odaklanmış değil mi?
YAMALI BOHÇA OLMAZ
Ama...
Dağınık, perakende ve “yama” düzenlemelerle bunlar olmaz.
Yeniden yapılanma, sistematiği ve kendi içinde tutarlılığı olan, toplumsal mutabakatı yansıtan, referandum ile sandıktan çıkacak milli irade ürünü konusudur.
Dayatma değil, demokratik halk oylaması...
Omuzların üzerinde “taş” değil “baş” taşıyan sağduyu çoğunluğu “insan hakları ve özgürlükler” tanınarak “çok şeyin” değişmesi gerektiğinin bilincinde.
Kanın durması ötesinde “insani ve demokratik” değerler Türkiye insanının açık ve kesin tercihi.
ZAMANI ZAMANA BIRAKMAK
Böyle bir “büyük ve kökten” değişim ve dönüşüm için zamana ve uygulama takvimine ihtiyaç var.
Önümüz seçim...
Tam sandıklara gidilirken “Türkiye’yi yeniden yapılandıracak” büyük reform için zaman yok.
Seçimlerden sonra gündemin ilk maddesi “yeni sivil Anayasa...”
Bunun için Türkiye’de psikolojik ortam ve olgunlaşma oluştu.
Herkes “demokratik değişim ve dönüşüm” için hazır.
O halde...
Şu aşamada bu “hazır” ortamı gerecek, uygulama takviminin yapraklarını koparacak tavırlardan kaçınmaya özen göstermeli.
“Sivil itaatsizlik” başlığı altında Güneydoğu’nun illerinde, ilçelerinde yürüyüşler, “Gandi modeli” oturma eylemleri -olası- patlamalara bir bakıma “gel gel” yapmak gibi algılanabilir.
Bir BDP milletvekilinin başkomiser tokatlaması... Bir başka BDP milletvekilinin polisin başındaki kepi çekip alması “ağır tahriklerdir.”
Kitlelerin güvenlik güçlerine karşı tavır almalarında çizgilerin silinme örneğidir.
Sanki...
Polisin “sert karşılık vermesi” ve ortalığın karışması için sosyal patlamalar piminin -istemeyerek bile olsa- çekilmesi izlenimi vermişlerdir.
Yarın ve yarını izleyen günlerde “sivil itaatsizlik” eylemlerinde bu tür hareketler, toplulukları şirazesinden çıkarabilir.
“Diyarbakır, Tahrir olmalı” pususu seziliyor.
Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn, Suriye “sivil” hareketlerinin Türkiye’ye sarkması için “provalar” mı?
Bu kaygı bilinçaltlarımızda.
ÖNALMAK
Ankara, sınırların ötesine odaklanmış.
Libya için “Türkiye devre dışı bırakıldı mı, bırakılmadı mı... Ortadoğu’nun oyunu kuran ve yönlendiren ülkesi mi, değil mi” tartışmaları içinde “rol dağıtımına” ağırlık vermiş durumda.
Elbette sınırların ötesine kayıtsız kalamaz...
Hele sınır komşumuz Suriye’de suların kaynamaya başladığı görünürken kendi yol haritasını çizebilmek sancıları da doğaldır.
“Kanka” Beşar Esad ile halkın karşı karşıya geleceğini öngören “durum analizleri” kuşkusuz önemli.
Fakat sınırların ötesine, dış politika ufkuna bakarken hemen önümüzde açılmakta olan çukura düşmemek daha az önemde değil.
Tansiyonun yükselmesini önleyecek hatta düşürecek, samimiyet inancı verecek bir “duyarlı hal planı” uygulamaya konulmalıdır.
Alev henüz küçükken, yayılmadan, provokatif ateşler çoğalmadan Ankara “proaktif” olmalıdır.
Demokratik çözüm yollarının kapanmadığı, hatta seçim sonrası yeniden yapılanmayla, yeni Anayasa’yla hak ve özgürlüklerin zenginleşeceği ümidi ve beklentisine “protein” verilmelidir.