Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

BJK Kongresi’nde 3. kez Başkan seçilen Yıldırım Demirören “Eşimin yanında küfrettiler” dedi.
Acısı yüz hatlarına, sesine yansımıştı.
Yıldırım Demirören belki bu kongrede başkanlığa adaylığını koymayabilirdi ama “eşinin yanında küfür” onun onuruna dokunmuş ve hırs yapmasını tetiklemiş olabilir.
Aynı gece televizyon programı tekrarında Başbakan Erdoğan gazetecilerle sohbetinde “eşi Emine Erdoğan’ın hasta ziyareti için bile GATA’ya gidemediğini” söyledi.
Olaydan çok incindiği, yüz ifadesinden olduğu kadar sesinden de anlaşılıyordu.
Eşinin, kendi ülkesinde devlet hastanesine girememesi sadece Erdoğan’a değil hangi başbakan olursa olsun ağır tavırdır.
1970’li yıllarda dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in bir sözünü hatırlıyorum.
Daha önce de yazmış olabileceğim sözü şöyleydi:
“Kimsenin hanımefendisini hedef alan siyaset yapmam. Kaide budur...”
Dikkat edin, “kimsenin karısına, eşine” demiyor “hanımefendisine” kelimesini seçerek kullanıyor. Bu statüye saygısını yüklüyor.
Gerçekten, Demirel, siyasetle beslenen bünyesine karşın, rakiplerinin eşlerini mücadele coğrafyasının dışında tutmaya özen göstermiştir.
O toleranslı doğasını, eşini hedef alan 1 -2 talihsiz yayın karşısında değiştirmiş, sertleşmiş, sonuna kadar üstüne gitmiştir.
Demirel’in o söyleminin, beni de etkilemiş olduğunu belirteyim.
Yazılarımda, TV programlarımda bu ilkeye sadık kaldım.
...........................
GATA’ya dönelim...
Askeri mahallerdeki “başörtüsü” uygulamasını biliyorum.
Katılmak ayrı konu ama ilkelere saygılıyım.
Fakat GATA bir askeri hastane...
Sağlık hizmeti veren kuruluşlar, insani değerlerin mabedidir.
Devlet geleneklerine göre, devletin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, protokoldeki sivil ve asker önemli isimleri ile eşleri GATA’da muayene ve tedavi edilirler.
Başbakan’ın eşi için de GATA, ‘’doğru’’ tıp hizmetleri adresi olmalıdır.
Kaldı ki muayene ya da tedavi değil sadece hasta ziyareti bile engellenmiş.
Yanlış...
Böyle yanlışların etkileri hiç tahmin edilmeyen psikolojik makas açılımlarına neden olabilir.
Dünya görüşleri arasındaki farkların oluşturduğu disiplin blokları arasında “incelik” geçitleri açılabilir.
Surların taşları arasında çiçekler nasıl yeşeriyor?

Haberin Devamı

SÜPER MARKET BAKKALI YUTARSA
Gerçekten “Mahalle bakkallarının son kullanma tarihleri doldu mu?”
Başbakan Erdoğan’ın söylediği gibi, “Bakkallar önünde sonunda kepenkleri indirip yerlerini süper marketlere bırakmak yazgısına mı mahkûmlar?”
Bu sorun, Türkiye’nin eşiğinde beklediği AB’nin de geçmişte bir süre gündemindeydi.
Mahalle bakkalı, mahalle manavı, mahalle kasabı kökünden kazınacak mıydı?
Toplumda ciddi bir direnç vardı.

Sosyal dokuyu korumak
Geleneksel “ortadirek” esnaftan oluşur.
Sosyal yapının omurgasıdır.
Ancak iyi bir organizasyon sistemi kurulamazsa, süper marketin “fiyat, kalite, çeşit, hijyen” rekabeti karşısında mahalle esnafının ayakta kalması mümkün değildir.
O nedenle AB ülkelerinde süper marketlerin gücünü oluşturan unsurların mahalle esnafına da kazandırılması için “kooperatifler” kuruldu.
Binlerce bakkal, manav, hatta kasap, üyesi ve ortağı oldukları bu “dev kooperatiflerin” avantajlarını paylaştılar.
Örneğin Fransa’daki “coop...”
Kooperatifler de süper ya da mega marketler gibi üreticiden çok daha ucuza, kaliteli ve bol çeşitli, hijyenik ürünleri doğrudan almakta ve üyeleri olan mahalle bakkallarına dağıtım yapmaktalar.
Böylece mahallenin sosyal dokusunda nesilden nesile devam eden ve önemli unsurlar olan bakkallar, manavlar, kasaplar varlıklarını sürdürüyorlar.
Vitrinlerinde birkaç yüzyıldır aynı dükkânda hizmet verdikleri yazılıdır.
Zaten bakkallar aynı zamanda meyve-sebze de satarlar.
Bakkalların evleri genellikle dükkânın üst katıdır.
Geç saatlere kadar açıktırlar.
Bütün aile fertleri çalıştığı için maliyetleri düşüktür.
Bu nedenle mahalledekilere veresiye defteri de açarlar.
Gerçi artık kredi kartları var ama ay sonu geldi mi müşterinin burnuna faiz hesabını dayamazlar.
Kredi kartının ailelerde bütçe hesaplarını altüst eden yan etkisini de unutmayalım.
Süper marketlere teslim olan sosyal dokular, iki sınıflı ve kırılma tehlikesi olan toplum fayı yaratır.
Az sayıda işveren ve büyük çoğunluğu işçi olan iki kutuplu bir toplumda sosyal çalkantıları göğüsleyecek dalgakıran, küçük esnaf ve zanaatkârdan yoksunluk risktir.
İşçi ile işveren arasında esnaf yeşil hat gibidir.
Devlet, onların yok edilmesi değil, varlıklarını sürdürmesi için ağırlığını koymalıdır.
AB ülkelerindeki kooperatif sistemleri Türkiye’de de hayata geçirilmelidir.
Sosyal demokrat ana muhalefet partisi CHP, bu tür projelerle siyasete yeni soluk getirebilir.
‘’Eczaneler kapansın, süper marketler ilaç satsın...
Bakkallar, manavlar kapansın, süper marketler daha da semirsin.
Süper marketler esnafı yutsun, hiper marketlere dönüşsün.’’
Büyük hata...
Avrupa Birliği ülkeleri de, Amerika da bu sosyal kıyımı yapmadı.
Hepsinde mahalle bakkalı, manavı, kasabı, berberi, kuru temizlemecisi, yörenin sökük-tamirat-pantolon paçası gibi işlerini yapan terzisi, ayakkabı tamircisi vardır.
Öte yandan... Esnaf kesimi, büyük sermayenin fideliğidir.
Mahalle esnafı çocuklarının gönüllerinde bir gün holding patronu olmak aslanı yatar.