Washington Havaalanı'ndaki bu "B kapısı" denen "tecrit"te zaman geçmek bilmiyor. Amerikalı pasaport polisi tarafından çağrılmayı bekliyorum. Gözüm saatte, sıkıntıdan eski ada vapurları gibi puflayarak düşünüyorum. Akrep ve yelkovan neden soldan sağa dönüyor?.. Mevlevi dervişleri de soldan sağa dönmez mi? Tibet'in 7 pınarında, her sabah önce 7 kez ellerini kanat gibi açarak soldan sağa dönmek öğütlenir. Sonra da aynı hareketin sağdan sola yapılması... Neden ilk dönüş soldan sağa... Yoksa kan dolaşımı soldan sağa olduğu için mi?Zaman geçmek bilmiyor. Düşünce jimnastiğine devam... Dünya belki de kendi etrafında soldan sağa dönüyor. O zaman dünya da güneşin etrafındaki elips hareketini soldan sağa mı yapıyor? O halde uzayın sürekli oluşum halindeki elipsi de soldan sağa savruluyor olmalı. Hâlâ çağrılmadım. Sol ve sağ fantezilerine devam... Beynin neden sol yarısı rasyonel, sağ yarısı duygusal?Peki solculuktan sağa dönüşümler de rasyonellik mi?...................Asıl soruya geleyim: "Neden oradayım?"Anlatayım... Koç Holding'in konuğu bir grup gazeteci Washington'a uçtuk. Yazıları yazdık. Bu macerayı ise pazar yazısına bıraktım... Sabah 6'da İstanbul'dan başlayan ve Frankfurt aktarmalı gece 11'e doğru Washington'da noktalanan uzun bir yolculuktu. Terminalde pasaport kontrolünü yaptırdık, valizleri aldık, gümrüğü geçiyorduk ki; polis memuru, aramızdan bana ve Osman Arolat'a "Siz, B kapısına" diye sert bir tonla seslendi. Osman, adama, "gruptanız falan" deyip diğerlerinin arasına karıştı. Fakat, ben -herhalde sakalım nedeniyle olmalı- polis tarafından bağışlanmak(!!) olanağından yararlanamadım.Ve kuşkulu yolcular arasına terk edildim. Pasaportumu ve uçakta doldurduğum formları aldılar. "Bekleyin" dediler....................Ve bazen okuyarak bazen "soldan sağa hareketlerin yaşam matematiğini çözmek gibi düşüncelerle" oyalanmaya çalıştım. Bu arada özellikle Arap kökenli kuşkulu(!!) yolculara, polisin yönelttiği ilginç sorulara tanık oldum. Örneğin..."Yarın ne yapacaksın?.." - Senatoya, Beyaz Saray'a gideceğim."İçeri giremezsin ki?"- Dışarıdan bakacağım."Dışarıdan bakacaksın da ne olacak? Az önce fotoğraf makinem yok dedin. Fotoğraf makinen yoksa, niye gideceksin oralara?Ben senin ülkene gelsem şeyhinin, kralının sarayını dışarıdan görmek istesem, yanımda fotoğraf makinem olurdu. Resim çekerdim. Aileme, dostlarıma gösterirdim." Sorgulanan Arap yolcu, kızarıp bozarıyordu. - Peki o zaman hayvanat bahçesine giderim, deyiverdi.Ama gene fotoğraf makinesinin olmayışı engeli karşısına kondu. Bir kadın pasaport polisi beni çağırdığında, o hâlâ kendisine yöneltilen sorular karşısında terliyordu. Washington'a geliş amacımın ne olduğu sorulduğunda çantamdaki Koç Grubu "Müze açılış davetiyesini" ve iki günlük programı gösterdim.- Gazetecisiniz. Sergiyi yazacaksanız bu turist vizesi ile giriş yapamazsınız. Gazeteci vizesi almalıydınız, dedi. Sorgulama, daha başında kırmızı çizgiye girmişti. Yazmak için değil, konuk olarak çağrıldığımı, istersem yazabileceğimi söyledim. Pasaport polisi,- Siz gazetecisiniz, neden konuk olarak çağrılmış olasınız ki dedi.Ansızın bir gazetede yayımlanan ve ünlülerin bilinmeyen yönlerini anlatan yazıda bana ayrılan bölümü hatırladım. Gerçi beni -neredeyse yarısını benim de bilmediğim yönlerimle- anlatmış ama gene de sayesinde "tecrit"ten kurtuldum. O yazıdan esinlenerek kafamda "son umut" bir cevap oluştu. Yaradan'a sığınıp, "Çünkü ben Türkiye'de bir gazete ve TV ünlüsüyüm."Kadın polis, tepeden tırnağa dudak bükerek beni süzdü. "Gidebilirsiniz Mr. Celebrity" (Bay Ünlü) dedi. "Zoraki ünlü" dediğin, "VIP"ten değil, böyle "tecrit" kapısından giriş yapar. g.civaoglu@milliyet.com.tr Havaalanının "tecrit" bölümündeyim. Etrafımda Pakistanlı, Katarlı, Kazakistanlı, Çeçen, Afrikalı çoğu genç adamlar ve kadınlar...