Bu pazar siyasete bir
"Beyoğlu" parantezi...
"Her adem kişinin bir Beyoğlu'su var.Kimi Tokatlayan'da Üstad - ı Azam'ın okuduğu şiirin beyitindedir.
Dalgın ve hüzünlü çıkış yolu aramaktadır kendine.
Kimi Nisuaz'ın, Markiz'in, Baylan'ın dokunulmazlığını izlemektedir yüzyıllardan beri.
Biraz aruz, biraz hece, biraz da var oluşun ilkeleri gündemdedir.
Yazarı, çizeri, sinemacısı, tiyatrocusu ve sanat severiyle, batı ve doğu arasında gidip gelinmektedir.
Kimi nohutlu Asya pilavının seyyar arabayla kol gezdiği, lahmacunun taze soğan ve turp eşliğinde votka ve birayla katık edildiği güne ağıt yakar."
Gürol Sözen
Benim
Beyoğlum ise ilkokulu bitirdiğim yaz, babam
Sait Cıvaoğlu'nun elimden tutup, beni şık mağazalardan giydirişiyle başlar.
Sonraları yatılı okul yıllarında, cumartesi günleri,
Galatasaraylı kadim dostum
Gürkut Uşaklı ile
Yeni Melek Sineması'nda
14:15 matinasıdır.
İnci'de profiterol yiyiştir.
Bir
29 Ekim geçit töreni sonrası, şef - trampet olarak
Taksim'e dönüşte, elimdeki bagetlerle gerideki trampet birliğine işaretler verirken, hepsinin habersiz dağıldığını, yalnız kaldığımı ve herkesin bana güldüğünü görerek utanmaktır.
Sınıf arkadaşlarım,
Kristal Gazinosu'nun sahibi
Hacı ve
Gürbüz Haraççı ile birlikte yatakhaneden kaçıp, barlara giderek ilk gece yaşamı ile tanışmamızdır.
Ve sonra genç bir gazeteci olarak
Gümüşsuyu'ndaki
Yeni İstanbul Gazetesi'nden çıkışlarda, akşamları uğramaya başladığım
Çiçek Pasajı ile birlikte
Beyoğlu'nun mey, muhebbet, kültür derinliklerine ilk adımdır.
Önceki gece
Beyoğlu Güzelleştirme ve Koruma Derneği'nin gecesi gene
Çiçek Pasajı'nda düzenlenmişti.
Bu
Beyoğlu filmim gözlerimden aktı.
Arkadaşımın aşkısın
O geceden, önce bizim kuşakların ve bugünün gençliğinin bile kulaklarına hiç yabancı olmayan bir şarkı:
"Arkadaşımın aşkısın.Umut verme insanım ben... Çek elini elimden."
Aksanlı
Türkçe'siyle, o sesin sahibinden anılarınız için bir şarkı daha:
"Gardiyan...Etme bana ziyan..."
Juanito'yu hatırlamış olmalısınız.
Türkiye onu çok sevmişti.
Önceki gece,
Çiçek Pasajı'nda
Juanito'yla aynı masayı paylaşıyorduk.
Şarkılarını mırıldanıyorduk.
O ise rakı kadehine taklalar attırarak, dudağının üzerinde gezdirdikten sonra yudumlar alarak meyhane gösterisi yapıyordu.
Şarkılarına sesiyle katılamayışını böylece gizlemeye çalışıyordu.
Geçirdiği gırtlak kanseri ameliyatı, ses tellerini alıp götürmüştü.
Masada oturan
Gönül Yazar'ın yanaklarına nohut taneleri gibi yaşlar döküldü.
Juanito'yu içinde bulunduğu ruhsal fırtınadan kurtarmak için kolundan tuttuğu gibi sahneye sürükledi.
Rum müziğinin ritminde karşılıklı oynamaya koyuldular.
Hakko'nun hakkı
Çok yıllar önceydi.
Vitali Hakko, bizleri Beyoğlu'ndaki Vakko mağazasında bir toplantıya çağırmıştı.
Şöyle demişti:
"Beyoğlu, artık kaybedilmek üzere.
Ben, bu mağazayı Rumeli Caddesi'nde de açarım.
Gene kazanırım.
Ama...
Vakko burada kalacak.
Siz de Beyoğlu'nu kurtarmak için var mısınız?
Hava karardıktan sonra kimsenin adımını atamadığı Beyoğlu'na gelin eski günlerini yeniden kazandıralım."
Vitali Hakko'nun gönül dostlarıyla birlikte çıktığı bu umuda yolculuk, hedefine vardı sayılır.
Beyoğlu, eski Beyoğlu değil.
Ama eskisinden belki daha da şenlikli, renkli, keyifli.
Tek adamın ateşlemesiyle nelerin olabileceğinin kanıtı.
Beyoğlu'ndan bir başka tek adam görüntüsü...
Yıllar önce İstanbul'dan sadece fotoğraf makinasıyla Paris'e giden ve dünyanın en büyük ajansı Sipa Press'i kuran... Bugünlere getiren Gökşin Sipahioğlu'nun fotoğraf sergisi Fransız Başkonsolosluğu'nda açıldı.
Sipahioğlu'nun objektifiyle yansıttığı büyük gazetecilik olayları, bu ajansa Bill Gates'in 42 milyon doları boşuna önermediğinin kanıtı.
Ancak Sipahioğlu "ben o parayı ne yapacağım. Hayatım bu ajans" diyerek reddediyor.
Tek adamlar çok az.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr