Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Picasso "diz çök" dedi. "Dört ayak, üzerinde köpek gibi."
Tereza verilen emri yerine getirmeye çalıştı.
Tereza, 30 yaşlarındaydı. Saçlarını, o yıllarda Paris’te ve tabii bütün Avrupa’da moda olduğu gibi kısacık kestirmişti. Picasso "şimdi de inlemeni istiyorum" dedi.
Kadın "bu inleme de resimde görünecek mi?" diye alaycı bir sesle sordu.
"!"
Tereza başını arkaya atıp hafif iç geçirdi.
"Yine" dedi ressam.
"Yeter" diyene kadar, Tereza’nın 5 - 10 kez daha inlemesini istedi. Kadın, bütün bu inlemelerinin Picasso için gramofonda Bach dinlemek gibi olduğunu biliyordu.

Stüdyoya 25 yaşlarında Clark Gable bıyıklı genç bir adam girdi.
"Ernesto" diye bağırdı Picasso. "İçeri gel."
Dikkatlice kadına baktı, gülümsedi.
Kadın da adama gülümsedi. Şimdi karşısında duran genç Amerikalıyı 4 yıl önce tanımıştı. İtalya’daki bir hastanede iki koltuk değnekli sakat bir askerdi.
Adı... Ernest Hemingway olan Amerikalı bir gazeteciydi. Roman da yazıyordu.
4 yıl önce Tereza Milano’da dünyanın en zengin adamlarından biri olan kocasını bırakarak kaçmış, o gün tanıştığı yaralı Amerikalı gencin asker yatağına girmişti.
"Yapamazsın. Yatak dar."
Fakat Tereza yana dönmeyi başardı ve delikanlının rahatlayıp gülümsediğini gördü.
"Şimdi daha iyi mi?"
"Evet.."
Erkek, ağrıyan bacağını Tereza’nın üzerine attı. Tereza daha önce bir yaralıyla hiç sevişmemişti... O anda yaşadıklarının, hayatında yaptığı en şiirsel şey olduğunu düşündü.
"Acıyor mu?" diye fısıldıyarak delikanlıya tekrar sordu.
Erkek yanıt vermedi. Kendi bedeni gibi yaralı olan kadının bedenine girmiş, Tereza onu önce şefkatle sonra susamışçasına karşılamıştı. İçinde bu kadar genç bir erkeği hiç hissetmemişti.
Yavaşça, belki de Chopin’le başlamışlardı, şimdi de Wagner’le zirveye ulaşıyorlardı.
O günden sonra ilk kez işte Paris’teydiler. Picasso’nun atölyesinde karşılaşmışlardı.

Tereza, ünlü Sarah Bernard’ın sevgilisi olan Yunanlı bir diplomatın kızıydı.
Diplomasiyi bırakıp tiyatroya başladıktan sonra ona eroin iğneleri yapan bir figüran kızdan olmuştu Tereza.
Sarah Bernard küçük bir sepet içinde kendisine getirilen Tereza için "atın bu piçi Seine Nehri’ne" diye kükremişti.
Dönemin en büyük silah tüccarı Sir Basil Zaharoff olay anında oradaydı. Belki de hayatının tek iyiliğini yaparak bu bebeği Sarah’tan istedi. Osmanlı’ya sattığı bir denizaltının içinde Türkiye’ye gönderdi.
Tereza’yı Edirne’deki bir Rum arkadaşının yanına vermişti.
Orada 16 yaşına kadar yetişen Tereza, sonra Atina’ya gönderilmişti. Yunanistan’ın en zengin adamlarından biriyle evlenmişti.
Korsika’daki sürgünde ilk evlilik dışı ilişkisini yaşadı.
Sonra... Ve nihayet döneminin en güçlü adamlarından Şair / General D’annunzio ile büyük aşk...

Mussolini ile bir dans ise, kanlı diktatöre "recm" cezası gibiydi.
Mussolini onu izin bile almadan dansa kaldırmış kerpeten gibi sıktığı kollarıyla vücuduna bastırmıştı.
Birbirine sımsıkı yapışmış gibiydiler.
Tereza iğreniyordu.
Ama yapacak şeyi yoktu.
Dans sürerken Mussolini’nin vücudundaki irileşmeyi bacaklarının arasında hissetti.
Çelik mengene gibi kollar onu daha da sıkıyordu. Hızlanan solukları... Sonra bir ıslaklık ve irileşmenin yok oluşunu algıladı.
Mussolini dans ederken boşalmıştı.
Hiç konuşmadığı dans bittiğinde Mussolini "şampanya almak için bara" yönelmişti. Ardından Tereza’nın tabanca gibi patlayan sesi duyuldu.
"Bay başkan sola değil sağa gidiniz. Tuvalet sağda. Önce yıkanıp temizlenmeniz gerek."
Salonda herkesin bakışları lanetli taşlar gibi Mussolini’ye yönelmişti.
Mussolini bir bakıma "recm" edilmekteydi.
Atatürk’e ilişkin birkaç yanlışlığının ötesinde Tereza...
Tarihin kadın ekseninde akışının bir romanı daha.