Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Dün sabah, Genelkurmay'da görevli bir üst düzey General şöyle diyordu:
"Sayın komutanımız Karadayı'nın görev süresinin uzatılması konusunda iddiaları tamamen yanlıştır.
Bu yolda O'nun ya da bizim camiamızdan birinin en ufak iması bile olmamıştır.
Karadayı Komutanımız, bin yıl daha görevini sürdürse bile, Bir Komutanımız gene de Genelkurmay Başkanı olamıyor. Bu nedenle iddia edildiği gibi 2001'e kadar bir hesap da yapılamaz."
Sonra...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin demokrasiye bağlılığını tekrarlıyor.
"Komutanlar demokrasinin önünde ya da arkasında asla gölge olmamışlardır. Geçen yılın en zor dönemlerinde bile buna özen ve incelik göstermişlerdir. - Darbe - gibi sözler ve koltuk hesabı iddiaları, camiamızı son derece üzmüştür."


Bir diğer söylenti "27 Mart'ın, 28 Şubat olacağı" yolundaki kuşkulardır.
Brifinglerin yeniden başladığıdır.
Örneğin, Cumhurbaşkanı Demirel'e bugün Genelkurmay'da irtica konulu brifing verileceğidir.
Bunların başka kurumlara tekrarlanacağıdır.
Üst düzey general, "Brifing isteği Genelkurmay'dan değil, Cumhurbaşkanı Sayın Demirel'den geldi.
Bundan sonrası için de bir brifing takvimi hazırlanmış değil"
cevabını veriyor.
Böyle kuşkular bağlamında belirteyim ki... Rektörler için brifing isteği de YÖK'ten geldi. Genelkurmay ile ilgisi yok. YÖK tarafından MGK Genel Sekreterliği'ne başvuruldu. Brifingi de geçen hafta MGK Genel Sekreterliği verdi.

Peki bu sözler nereden çıkıyor?
"Bazı yazar arkadaşlarımıza Yılmaz'ın konuştuğu izlenimleri veren üst düzey de kuşkuların kaynağı nedir?"
Yılmaz'
a ve zirvelere bir süredir fısıltılar taşınıyor.
Türkiye'de uzun süredir kaynatılan tehlikeli bir cadı kazanının kokuları yayılıyor.
Şöyle ki:
"Bazı komutanların adları verilerek, onların Suriye tarzı azınlık mezhebine dayalı - bir askeri dikta kurmak istedikleri -" söylentileri kulislerde son aylarda yoğunlaştırılmıştır.
Bazı komutan isimleri verilmektedir.
Yani...
Sadece Türkiye insanları arasında değil...
Milletle, ordu arasına "mezhep ayrılığının zehirli tohumları" atılmaktadır.
Bunları birkaç hafta önce araştırdım. Adı geçen generallerin hiçbiri iddia edilen mezhepten değillerdi.
Ayrıca...
Hepimiz gibi, onlar da bütün mezheplere aynı sevgi ve saygıyı duyuyorlardı.
Hepimiz bir bütünüz.
İşte dumanın altındaki ateşten bir görüntü.

"-Orgeneral Karadayı'nın görev süresinin uzatılması için kendisinin ve görev arkadaşlarının istekleri ve hatta bir imaları dahi yok. Bunu açıklıyorlar.
- Karadayı, 1 yıl daha göreve devam etse bile - pek de anlayamadığım karışık hesaplar nedeniyle - Çevik Bir'in Genelkurmay Başkanlığı mümkün olamıyor.
- Brifingler ya da başka görüntülerle 28 Şubat sürecinin yeniden başlatıldığı da söz konusu değil. Brifing takvimi yok. Darbe v.s kimsenin aklından geçmiyor.
- Komutanlar iktidarı ve iktidar liderlerini hedef alan söylemlerde bulunmamaya özen gösteriyorlar. Bütün bunlara sevinmeliyiz. Hayalet taşlamaya gerek yok anlaşılan.
- İktidar liderleri de tansiyonu düşürmekteler. Kelimelerini daha dikkatli seçiyorlar."
Zaten gerginlik sürerse...
Türkiye'ye nasıl birlikte hizmet verebilirler?
Yunanistan - Suriye - İran ittifakı... PKK sorunu... İrticanın provaları...
Bütün bunların orta yerindeyiz.
Hükümetiyle - Silahlı Kuvvetler yönetiminin birbirlerine güven duymadıkları bir zaaf görüntüsüne Türkiye'nin tahammülü olabilir mi?
Türkiye böyle bir lüksü taşıyabilir mi?
Artık susmak... Tansiyonu düşürmek... Ordunun demokrasiye bağlılık açıklamaları... Bunlar elbette olumlu adımlar.
Ama...
Yeterli değil.
Hükümet ve ordu arasında her türlü kırıklığı, güven eksikliğini ortadan tamamen kaldıracak formüller hayata geçirilmelidir.
Cumhurbaşkanlığı gibi kurumlar devreye ağırlıklı girmelidir.
Olanlar, testiyi çatlatmıştır. Su sızıyor.
Bunun çaresi bulunmalıdır.
Bu tartışmalar gündemi değiştiriyor...
Belki, Yılmaz, Ecevit ve Cindoruk'un söylemleriyle bu hükümeti, komutanlar vesayeti altındaymış gibi izlenimlerin dışına çıkıyor.
FP ve DYP'nin elinden bir siyaset kozu bir ölçüde alınmış oluyor...
Fakat...
Bunların orduyu da yıpratmaması gerekir.
Demirel'in söylemiyle "başka ordumuz yok..."
Bu bir gerçek... Diğer bir gerçek de şudur:
"Başka demokrasimiz de yok"
Birini illa diğerinin karşısına koymak gereksiz.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr