Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Titanik ile Under Ground, son yıllarda gördüğüm ve bana Türkiye'yi - ağzımdan yel alsın - düşündürten iki film.
Titanik'in daha başlarında bir sahne... Transatlantiğini yolculara gururla gezdiren yapımcıya soruluyor:
"Titanik'te kurtarma sandalları, yolcu sayısının ancak yarısı kadar.
Bu çok tehlikeli değil mi?"
Geminin yapımcısı cevap veriyor:
"Fazla sayıda sandal, güverteyi çirkinleştirecekti. Titanik'in estetiğini bozacaktı. O yüzden kurtarma sandalı sayısını az tuttuk."
Sonra kasılarak şöyle diyor:
"Zaten, Titanik batmaz.
Titanik, batmayacak şekilde yapıldı."
Onun bu sözü şampanya köpüğü gibi kadın kahkaları ile süslenerek yolcular tarafından tekrarlanıyor.
"- Titanik batmaz..."
"- Titanik batmaz..."
Ama...
Batmaz sanılan Titanik, üç - beş gün sonra buzdağına çarpıyor.
Batıyor.

"Titanik batmaz" sözü bana bir başka söylemi hatırlatıyor:
"Siz dışardan, biz içerden bu ülkeyi batıramadık" söylemini...
Aslında...
O söz, Türkiye için değil Osmanlı devleti içindi...
Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Keçecizade Mehmet Fuat Paşa tarafından bir Fransız devlet adamına söylenmişti.
Batmaz sanılan Osmanlı, battı.
Allah Türkiye'yi korusun.
Dışarıdan ve içeriden Türkiye'yi batırmak için herşey yapılıyor.
Hırpalanıyor...
Yağmalanıyor...
Türkiye ile oynanıyor.
Ve "Türkiye en zor koşullara düştüğünde mucize yaratır, çözüm üretir" deniyor.
Ben de buna inanıyorum.
Ama...
Titanik'i izlerken kendi kendime gene de kuşkuyla sordum.
"Titanik'tekiler de - Titanik batmaz - demiyorlar mıydı?"
Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk'ün söylemiyle "sonsuza dek süreceği" (ilelebet payidar olacağı) inancını yüreklerimizde yaşatalım.
Fakat...
Kimi vatan kurtaran aslanların(!) kasıntı havalarına kapılarak, aymazlığa düşmeyelim.

Ünlü sinema yönetmeni Emir Kusturica'nın Under Ground filmi de aynı kaygı ve kuşkuları vermişti.
Film, adı verilmeden Yugoslavya'nın siyasal öyküsüdür.
Aynı yüzler sırasıyla, krallık, Nazi Almanyası, Kurtuluş çarpışmaları, Tito'nun Komünist Yönetimi ve nihayet komünizmin dünyada çökmesiyle birlikte, kapitalizme geçen ülkede hep baştadırlar...
Her devirde siyasi, yerel ve ekonomik iktidar, hiç değişmeyen bu yüzlerdedir.
Kusturica, bu değişmez yüzlerle aslında yüzsüzlüğü yansıtıyordu perdeye.
Onları sorguluyordu..
Yargılıyordu.
Filmin sonunda ülkeden büyük bir toprak kopar...
Sularda sürüklenerek uzaklaşır.
Yugoslavya parçalanmaktadır.
Ve sorumlular...
Yani, o yüzler... koparak uzaklaşan toprak parçası üzerinde içmekte, eğlenmektedirler.
Goran Bregoviç'in o harikulade "düğün ve cenaze" müziğine tempo tutmaktadırlar.
Cenazede, düğün eğlencesi...
Aymazlığı çok güzel anlatıyordu.
Gene...
Allah Türkiye'yi korusun deyip, Titanik'e ve acıklı da olsa güzelliklere geçelim.

Titanik, bir şahaser değil.
Ama...
Bir solukta hiç sıkılmadan sonuna kadar izleniyor.
Heyecan ve romantik duygularla lezzet verilmiş bir teknoloji yapıtı.
Kate Winslet, masumiyetini ve yaşamını yitirmek pahasına tutkulu aşkın simgesi... "İlkbahar yağmuru" gibi tertemiz bir güzellikte.
Demi Moore'un, eşi Bruce Willis'i aldattığı Leonardo Dicaprio, böyle bir özelliği nedeniyle kadınların merak konusu.
Ama...
Bunun ötesinde...
Asıl, sanatıyla büyük.
Pazar yazısı bağlamında, filmin işlendiği yaşam felsefesine işaret etmek isterim.
Genç Leonardo, üzerinde ödünç frakı, zengin sofrasındadır...
Sevdiği kızın nişanlısı ile paralı hanımlara, beylere - yaşanmakta olan anın değerinin bilinmesi gerektiğini - anlatır.
O an, bir daha yaşanmayacaktır.
Her saniye, insana verilmiş çok değerli bir ödüldür.
Nitekim az sonra, Titanik'in yük bölmelerinden birindeki otomobilin içinde bu iki genç nefes nefese, terden sırılsıklam oluncaya kadar doyasıya sevişirler.
Birkaç saat sonra da Titanik batar.
"Her gün ayrı bir çiçektir" diyen Carpe diem felsefesinin Titanik'teki sinema diliyle bu görsel anlatımı, düşündükçe ürperti veriyor.
Güzellikleri görebilmek, çirkinliklere ve kötülüklere tepki koymak...
Kısacası duyarsız kalmamak...
Ama...
Dolu dolu yaşamak...
Her günü, her anı yeni açan bir çiçek gibi koklayabilmek gerek.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr