Bu söylem, abartılı "zafer" şarkıları çığıranlar kadar, "hezimet" diyenler için de "sağduyu" uyarısıdır.Serinkanlı değerlendirme şudur: "Eksiler vardır ama artılar sayı ve ağırlık olarak hayli fazladır. Asıl önemlisi, bu sayılar içinde kalmamak, tarihi adımı algılamaktır." Hiçbir şey umulduğu kadar "iyi", sanıldığı kadar da "kötü" değildir. 17 Aralık kararında yer alan, "devamlı kısıtlama" ifadesi, "ihtiyaç duyulduğunda" ekiyle yumuşatıldı ama konuyu iyi bilenlerce bu satırlar, dalga geçen tebessümlerle karşılandı.Çünkü, Roma Antlaşmasında, zaten gerektiğinde "devamlı kısıtlama" (=permanent derogation) düzenlenmiş.Kararda ayrıca yer almasına, hiç gerek yok.Daha taslak hazırlanırken, AB Hukuk Dairesi uzmanları o nedenle karşı çıkıyor, "Lüzumsuz... Zaten Roma Antlaşmasında bu durum öngörülmüş ve düzenlenmiş" diyorlar...Cevap:"Kapatın çenenizi (=shut up)... Bazı büyük devletler, bu satırları iç siyasetleri gereği, kendi kamuoylarının gazını almak için bu satırları istiyorlar... Uzatmayın..."Uzmanlar susuyorlar.Satırlar, önce karar taslağında ve sonra da zirve kararında yer alıyor.Yani, "devamlı kısıtlama" (=permanent derogation) bir koşul değil, sadece "siyasi dolgu malzemesi."Kafalar boşuna karışmakta. Kapat çeneni Kararda "müzakerelerin ucunun açık" olduğu vurgusu var...Her müzakerenin ucu doğası gereği zaten açıktır.Kararda yer alması gereksizdi.Gerçi böyle bir AB karar geleneği yok ama burada durum daha ciddiydi. "Ucu açık" sözcüklerini bir başka "seçenekle" bütünleştirmek tuzağı kurulmuştu. "Türkiyeye ucu açık imtiyazlı ortak statüsü de verilebilir" ifadesi sokuşturulmak istenmişti.Türkiye işte bunu savuşturdu."Ucu açık müzakere," fuzuli işgal olarak kaldı metinde."Özel statü" ise, Türkiyenin istemesi haline endekslendi. Ucun uçkuru Karardaki Kıbrıs satırlarına gelince...Şurası bir gerçek.Kıbrıs sorunu, Kopenhag kriterleri arasında yer almadığı halde, Türkiyenin önüne "koşul" olarak konulmuş bulunuyor.3 Ekime kadar Türkiye, Kıbrıs için bir adım atmak zorunda.16 Aralık gecesi taslak açıklandığında bu adım, Atina - Lefkoşa ekseninin zaferi gibiydi.Türkiyeden istenen, "3 Ekime kadar Kıbrısı tanımak ve bu tanıma için Erdoğanın 17 Aralıkta yazılı taahhütte bulunmasıydı."Papadopulos, "aksi halde müzakere tarihi verilmesini veto edeceğini" söylüyordu.Taslak böyle çıkınca, Atina - Lefkoşa ekseninde bayram havası esti... Rum ve Yunan gazeteleri, "Türklere hiçbir şey vermeden tanıma taahhüdü" başlıkları attılar.Oysa...Türkiyede hiçbir yönetim bu istenen şeye "EVET" diyemedi.Erdoğan da demedi zaten.İyi oynadı.Brükselden ayrılmak "sözel" restini "eylem" sürecine geçirince, hava bozdu. Büyük devletler, şiddetli rüzgârda yelken indirdiler.Karamanlis de, Lefkoşa - Atina rotasından çıkıp Ankara - Brüksel rotasına geçiverdi.Papadopulos yalnız kaldı.Kıbrıs koşulu, Kopenhag kriterleri arasında olmamasına karşın, gene de metinde kaldı ama kırpılarak, kuşa dönerek...Türkiye, Ankara Anlaşmasını aralarında Kıbrısın da olduğu üyelerle birlikte 25 üyeye genişletecek imzayı, 3 Ekime kadar atacak.Brükselde bunun ön güvencesini de verdi.Ancak, "bunun Kıbrısı tanımak anlamına gelmediği" de, AB zirvesi tutanaklarına geçirildi.Dün sabahki Rum ve Yunan gazetelerinde, artık bayram havası yoktu.Futbol diliyle noktalayalım."İyi oynadık. Başardık. Tarihi aldık. Şimdi önümüzdeki sürece bakalım." g.civaoglu@milliyet.com.tr Kıbrıs düğümü