Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

23 Nisan’da simgesel olarak çocuklar Meclis Başkanı’nın koltuğuna otururlar. Millet Meclisi’nde kürsüye çıkarlar.

Torunlar/çocuklar/amcalar

Onların hiçbirinin “öfkenin belagat şehvetine” kapılıp, bağıra çağıra konuştuklarına tanık oldunuz mu?  Ya diğer çocukların kürsüye saldırdıklarına, aralarında yumruklaştıklarına?
Çocukların yapmadıklarını koca koca “amcaları” yapıyorlar.
Düşünün. “Büyükler mi küçüklere örnek oluyor, yoksa çocuklar mı büyüklere?”
Bir başka tablo daha...
Bir 23 Nisan televizyon programını Ankara’daki eski TBMM binasında yapmıştık. Hani o en fazla 40-50 kişi alan tarihi taş binanın salonundaydık. Polatlı’ya kadar yaklaşan düşmanın top sesleri duyulurken, milletvekilleri o sıralarda kıllar kıpırdamadan görev yapıyorlardı.
Programımda Emel Sayın, Atatürk’ün sevdiği şarkıları söylemişti. Sıralarda ise ilk Meclis’in önde gelen isimlerinin torunları oturuyorlardı. Aralarında Amerika’dan, Avrupa ülkelerinden gelmiş iyi eğitimli gençler de vardı. Dedelerinin isim ve soyadlarını taşıyan torunlardı. Hepsini tek tek seçip toplamıştık.
Dedeleriyle iftihar ediyorlardı. Dün, TBMM’nin 23 Nisan oturumunda yaşananları, kullanılan üslubu izlerken, onlardan bazılarının torunlarını, alacakları isimler için -olası- duygularımı düşündüm...
Yorum yapmayacağım, sadece bu iki tabloyu kelimelerle çizmek yeterli.


HAKAN VE KUTLU DOĞUM

Torunlar/çocuklar/amcalar

Türkiye Milli Takımı 3. olduktan hemen sonraki aylarda Çin’deydim. Şanghay’da bir otelin 51. katındaki İtalyan restoranında yemek yiyorduk. Oraya yerleşmiş olan işadamı Mehmet Narin ile aramızda Türkçe konuşuyorduk.
Çinli garson merak etti... “Hangi dilden konuşuyorsunuz?” diye sordu. Mehmet Narin “Tahmin et” cevabını verdi. Garson birkaç dil söyledi ama tutturamadı. Narin “bir ipucu vereceğini” söyleyerek sadece tek kelime telaffuz etti; “Sukur...” garson hemen uyandı, “Sukur... Galatasaray...” dedi.
Hakan’ın Galatasaray ve Türkiye için değerinin simgesel değerine bir kez daha tanık olmuştum.

Hakan’ın inanç dünyası
G.S.-F.B. derbisi öncesinde kaptan Hakan’ın  Peygamberimiz Hz. Muhammed’in doğumunu kutlayan “Kutlu Doğum Haftası” ile paralellik kuran söylemi tepkiyle karşılandı. Tartışmalar neredeyse G.S.-F.B karşılaşmasının önüne geçti.
Önce belirteyim ki, damardan bir G.S.’li olarak Hakan’ı yürekten severim. G.S.’ye de Milli Takım’a da büyük katkısı olmuştur. Futbolunun ötesinde efendiliğinin ve liderlik vasıflarının da altı çizilmelidir. Saha dışında da saygın bir adamdır. Takım için bir moral unsurudur.
Yerküredeki tüm insanlar gibi, onun da inanç sahibi olması yadırganmasın. İnancı, Hakan’ın eksisi değil, artısıdır.
Yabancı futbolcuların sahaya çıkarken ya da gol attıktan sonra “istavroz çıkarmalarını”, yani parmaklarıyla yüzlerine ve bedenlerine dokunarak “haç” işareti yapmalarını doğal bulmuyor muyuz? Hakan Şükür de inancını yaşıyor.
Zaman gazetesinde yayımlanan söylemi tüm bu nedenlerle hiç kimseyi tedirgin etmesin.
Hakan’ın, yaygın fısıltılarla duyurulduğu gibi bir “cemaat bağlantısı” gerçekten var mı, yok mu bilemem.
Varsa da kişisel tercihtir. Kimse karışamaz.
Hele böyle bir maç öncesi onun üzerinde “mahalle baskısı kurmak” amaçlı olarak kullanmaya kimsenin hakkı yok.
Buna karşılık, elbette Hakan’ın kişisel tercihinin ve inancının da takım arkadaşları üzerinde mahalle baskısına dönüşmemesi gerekir.
Kaptanın, kendisine yapılmaması gereken baskıyı arkadaşları üzerinde kurduğuna ve kuracağına inanmak istemiyorum.
Galatasaray, sadece sporun değil, spor kültürü ve eğitiminin de “deniz feneri” gibidir. İnanç dahil, özgürlüklerin ve laikliğin ışıklarını yansıtır.