Başbakan Erdoğan dün İsrail için "çok ağır" konuştu.
Psikoanaliz yöntemiyle Erdoğan'ın geçmişte yaşadığı olay bugünlere uzanan "travma"yı düşündürüyor.
Başbakan Erdoğan, "Gazze'ye geçmek için Ramallah Kapısı'nda yarım saat otomobil içinde bekletilen Türkiye Başbakanıyım ben" dedi.
Bunu büyük saygısızlık olarak, içinde bir zehir damlası gibi taşıdığı hissediliyor.
Gerçekten... İçe sindirilemez bir muamele bu.
Ne diplomaside protokol kurallarına, ne devletin doruklarındaki karşılıklı hukuka...
Eğer çok önemli bir güvenlik sorunu çıkmışsa, bu, Başbakan Erdoğan'a açıklanır, gecikme nedeniyle özür dilenirdi.
Hiçbir şey söylemeden sırf Gazze'ye geçiyor diye, Türkiye Başbakanı'nı otomobilde yarım saat bekletmek nezaket ötesinde terbiye sorunudur. Bu olay medyaya yansımamıştı. Erdoğan'ın dünkü grup konuşmasından öğrendik.
İnsani, din kardeşliği, Türkiye kamuoyuna dönük siyaset boyutlarının yanı sıra bu "travma"nın, Erdoğan'dan çok ağır söylemlerin altı çizilerek okunması gereken bir nedeni olduğunu düşünüyorum.
Daha önce merhum Turgut Özal'da da aynı sendromun tanığı olmuştum.
Bu da "amatörce psikoanaliz" yaklaşımımı destekliyor. Anlatayım...
İNTİKAM, SOĞUK YENEN YEMEK
Merhum Turgut Özal'ın Tahran gezisini izliyordum.
İran ile Irak savaş halindeydiler.
Türkiye, tarafsız kalmak çabasındaydı.
Bir yandan Irak'a 3 milyar dolar kredi açan Özal, öte yandan da Tahran'a giderek bir denge vitrini oluşturuyordu.
Tahran'da adı değiştirilmiş ve savaşta kollarını, bacaklarını kaybetmiş gazilerin de kullanımına açık, eski Hilton Oteli'ne inmiştik. Diplomatlar, gazeteci arkadaşlar kente inip alışveriş yapmak istediler.
Saddam'ın gece gündüz Tahran'ı vuran füze atışlarına ara verilmişti.
Özal'ın çevresi bunu "Sayın Özal adına Bağdat Büyükelçimiz ve Ankara'daki Irak Büyükelçiliği kanalıyla Saddam'a bu gezi boyunca Tahran'a füze atılmaması için ricada bulunuldu" diye izah etti.
Âdetimizdir, bayılırız "arabuluculuğa" soyunmaya...
"Türkiye'nin İran ve Irak arasında bu geziyle arabuluculuk yapma olasılığı" bile konuşuluyordu.
Bu iyimser hava sürerken "Güümmm!" diye bir patlama sesi duyuldu.
Daha güneş batmamış olduğu için bir füze ışık çizgisi falan görünmemişti. Ne olduğunu anlayamadık.
Kente inmiş bizim diplomatlar yarım saat sonra geldiklerinde üstleri başları toz toprak içindeydi.
"Yakınlarına füze düştüğünü, sarsıntıdan yere kapandıklarını" anlattılar.
Hani Saddam, Özal'ın mesajı üzerine füze atmaya ara vermişti?..
Çevre, "Canım, sivri akıllının biri atmıştır, kaza kurşunu gibi bir tane füze" izahını yaptı.
Saddam'ın Özal'a saygısızlığıGerçekten daha sonraki saatlerde her şey sakindi. Kent sessizdi. Tek patlama olmadı.
Yemeğimizi keyifle yedik. Gezi izlenimlerini toparladık. Odalarımıza çekildik.
Tam uykuya dalmıştım ki, müthiş bir patlamayla yatağım sarsıldı. Neredeyse yere düşecektim. Ardından patlamalar birbiri ardına duyuluyordu. Zaman zaman sarsılıyorduk.
Odamın penceresinden baktım, havai fişekler gibi ışık çizgileri bırakarak birbiri ardına Irak füzeleri Tahran'ı dövüyordu. Bütün gece patlamalar sürdü.
Ertesi sabah dönecektik.
Bizimkiler "Saddam'a gene mesaj gönderildiğini, Özal uçağa giderken ve uçağı havalanıp Tahran'ı terk ederken füze atılmamasının istendiğini" fısıldadılar.
Ne var ki, Saddam bu mesajı da takmamıştı. Özal'ın konvoyu havaalanına ilerlerken yakınlarımıza Saddam'ın füzelerinden biri düştü.
Özal çok sinirlenmiş.
İnanıyorum ki, bu olay onda bir "travma" bırakmıştır.
"İntikam soğuk yenen yemektir" derler. Beklenir, zamanı gelince masanın üzerine konur.
Turgut Özal da bekledi.
Sonunda baba Bush, Saddam'a karşı harekâtı henüz düşünürken Özal ona telefonla "Saddam'ı vurması gerektiği, Türkiye'nin bütün olanaklarıyla ABD'ye destek vermeye hazır olduğu" mesajını verdi.
Harekât daha başlamadan, ABD böyle bir istekte bulunmadığı halde "Musul-Yumurtalık boru hattından petrol geçişini kestiğini" açıkladı.
Tahran gezisinde Saddam'ın ona yaptığını hiç unutmamıştı.
Başbakan Erdoğan'ın da Ramallah Kapısı'nda yarım saat boyunca otomobilin içinde bekletilişini unutmuş olacağını sanmıyorum.