Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Cumartesi gecesi çok sayıda üst düzey generalin bulunduğu bir davetin konukları arasındaydım.
1- Irak savaşının sonucu hakkında kuşkuları yoktu.
Saddam’ın güçlerine "sıfır" şans veriyorlardı.
2- Savaşın sonlarına yaklaşıldığı inancındaydılar.
Neden?
İşte yanıt:
"En iyileri diye baktıkları Cumhuriyet Muhafızları ne ki?
Hangi eğitimi almışlar, kimlerden almışlar?
Bunlar çağın savaş teorilerinden, pratiğinden ve donanımından yoksunlar.
Hantal ve yavaşlar.

Cumhuriyet Muhafızları’nın ortak özellikleri "fedai" olmaları.
Bunlar parayla tutulan, şımartılan "korumalar." İçeride darbe girişimlerini önlemek için hazırlanmışlar.
Küresel savaş yetenekleri yok.
Patronun onları artık besleyemeyeceklerini anladıklarında, çözülürler.
ABD’nin özel savaş eğitimi almış her biri "rambo" gibi özel birlikleri karşısında tutunamazlar.
Peki neden hala Bağdat ve Saddam henüz ele geçmedi?
Komutanlara göre, ABD mümkün olduğunca az sayıda kayıpla defteri dürmek çabasında.
Komutanlar, bizim jandarma komandolarının, özel birliklerin de Cumhuriyet Muhafızları’yla kıyas edilemeyecek üstünlüklerini vurguluyorlar.
Ve soruyorlar:
"Tek bir savaş uçağı bile kaldıramayan devlet için hala ‘savaşıyor’ denebilir mi?"
Enformasyon bakanına yabancı gazetecilerin kaldıkları ve o nedenle ABD füze saldırılarına karşı en güvenli yer olan Filistin Oteli önünde basın toplantısı yaptırtmak bile, Bağdat’ta tırnakların söküldüğünün kanıtı.
ABD askerleri Saddam’ın saraylarında... Bağdat caddelerine girip çıkan ABD tankları... Oyun oynuyor gibiler. Bunlar, Saddam’ın kasıntı diktatör fotoğraflarını palyaçoya çeviriyorlar.
Bağdat rejimi laçka olmakta.
Sonun başları görünüyor.

Sonun başlarında olunduğu Ankara’da görülüyor mu?
Daha ABD’nin Türkiye’den geçiş, liman, üs istediği günlerde, Ankara, Bağdat’a bir bakan ve kalabalık işadamları grubu göndermişti.
Sanki savaş sonrası Irak’ı Saddam ve ekibi imar edecek ve "Bravo Türkiye" diyerek aslan payını Türk işadamlarına verecekti!
Sonra...
Kararlarda böyle yanlışlar denendikten sonra doğrular bulunarak ya da doğrulara teğet çizilerek bugünlere gelindi.
Şimdi, gene algılama, teşhis ve tavır rötarı var.
"Gecikme bildiriyorum" anonsları yapılmadığı için Ankara belki göremiyor.
Musul ve Kerkük’ü ile Kuzey Irak yöresi Barzani - Talabani yönetiminin egemenlik coğrafyasına kaymakta.
Hem de ABD himayesinde....
Savaş sonrasında, noktayı koymak için bir halkoylaması yetecek... Her iki kentte de Kürt nüfus artıyor.
Çünkü yöre Barzani ve Talabani güçleriyle çevriliyken, hangi Türkmen ailesinin girişine izin verilir?
Tezkere Meclis’ten geçseydi meydan böylesine boş kalır mıydı?

Ekranlarda, ABD’nin kaç tankı, nereye geçti?
Dicle’nin, Fırat’ın nerelerine istihkam köprüleri kuruldu?.. Bunları dinliyor, adeta ikinci kez askerlik yapıyoruz...
Ama kimse şunları tartışmıyor:
90 bin Kuzey Iraklı Kürt’ün elinde hangi silahlar var?
Musul ve Kerkük’te nüfus dağılımı nedir?.. Kaçı Türkmen?
Savaş sonrası bir plebisit, Musul ve Kerkük’ün Barzani - Talabani yönetimine girmesi için hukuk kılıfı olamaz mı?
Dahası...
Savaş sonrası Kuzey Irak Kürtlerinin, Irak’ın tümünü - ağırlıklı temsille - yönetmek gibi bir hazırlıkları var mı?
Türkiye "HAYIR" politikalarıyla Kıbrıs’ta nereye geldi görüyoruz... Irak’ta aynı "HAYIR" politikasıyla nereye varılacak?
Petrol gelirlerine sahip bir Kuzey Irak Kürt yönetimi, Türkiye için mıknatıs olabilir mi?
"ABD’nin savaşı kazansa bile barışı kazanamayacağı" kuşkularını tartışırken Türkiye’nin de ne kazanacağını, neler yitireceğini konuşmalıyız.
Çökecek bir şeref tribününden, savaş seyretmek hissi hoş değil.