TSK, Suriye’ye karadan girerek -bir bakıma- “sıcak savaşta” yer alacak mı?
Ucundan kıyısından bu tartışma gündeme taşındı.
Ankara uzunca süredir “Suriye’de çözümün sadece havadan vurarak sağlanamayacağı, karadan da harekât gerektiği” görüşündeydi.
Bu harekâtı “ABD güçlerinin yapmasını” istiyordu.
ABD ise kendi çocuklarını cepheye sürmek yanlısı değildi.
PKK’nın da içinde yer aldığı bilinen ama “resmen” ifade edilmeyen PYD güçleriyle işi bitirmeye çalışıyordu.
Ankara için sadece IŞİD değil, PYD de aynı ölçüde tehlikeli.
Hatta...
PYD’nin Türkiye’nin güney sınırına paralel kantonlar dizisine Cerablus’un da eklenmesini önlemek birincil hedef.
Bu nedenle, Fırat’ın batısını korumak üzere Amerika’ya çağrı yapıyor:
“Gel beraber Cerablus’a kara harekâtı yapalım. Burası -güvenli bölge- olsun. Esad’dan ve IŞİD’den kaçan Suriyeliler yerleştirilsin. IŞİD’e ve Esad’a karşı savaşan güçler de lojistik alan olarak yararlansın.”
ABD’nin tavrı net değil.
Zaten Putin’in “sızan” çözüm önerisi de masaya konmak üzere.
Kısacası. “Türkiye’nin Suriye’ye karadan girmesi” için durum “karışık.”
ATATÜRK’ÜN HATAY HAMLESİ
ASKERİN devreye sokulması için “zamanlama/momentum” önemlidir.
Başarıyı doğru zamanda hamle yapmak getirir.
Harbiye’de hâlâ bir numaralı öğrenci olarak adı anılan Mustafa Kemal Atatürk’ün Hatay’ı Suriye’den ilhak hamlesi tam bir “zamanlama/momentum” örneğidir.
Atatürk Hatay için harekete geçip bastırmaya başlayınca Cumhuriyet’i birlikte kurdukları İsmet İnönü’den “uyarı” gelmişti:
“Paşam, savaştan yeni çıktık sayılır. Millet savaş yorgunu, askeri ihtiyaçlarımızı yeterince karşılayabilmiş değiliz. Böyle bir durumda asker kartını oynamak savaşa davetiye çıkarmak olabilir. Fransa hâlâ kendini Suriye’nin hamisi (koruyucusu) görüyor. Hatay yüzünden Fransa ile karşı karşıya gelmek tehlikesi var.”
Atatürk geniş vizyonlu bir durum analizi yaparak cevap verir:
“Fransa’nın bu psikolojisini biliyoruz. Eli rahat olsa senin bahsettiğin tehlikeyle karşı karşıya kalabiliriz.
Ancak...
Paris’teki yöneticilerin başları çok daha yakın ve büyük iki tehlikeyle dertte.
Güneydoğusunda komşu İtalya’da faşist Mussolini...
Hemen yanı başında Nazi lideri Hitler...
Bu ikisi Fransa topraklarına tehdit.
Fransa kendi derdine düşmüşken binlerce kilometre ötedeki Suriye’nin Hatay’ını korumayı aklından bile geçirmez.”
.........................
Gerçekten Atatürk’ün asker kartını da gösterdiği usta diplomasi sayesinde Hatay -tereyağından kıl çekercesine rahat- Türkiye’ye geçti.
DÜŞMAN SAYARIZ
1990’lı yıllara gidelim.
Abdullah Öcalan Suriye’nin başkenti Şam’da yaşıyor, Suriye pençesindeki Bekaa’da PKK’nın kampı yer alıyordu. Ankara bir durum analizi yaptı.
Büyük aktörler Amerika, Rusya nabzını tuttu.
Dönemin Ortadoğu politikasında İsrail ve Türkiye arasında sandviç gibi sıkışmış Suriye’deki zayıflığı gördü.
Mısır Cumhurbaşkanı’nın da baba Esad’a “Ateşle oynama” uyarısı devreye girdi.
İşte tam bu zamanlama/momentum isabetiyle dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş “Düşmanımızı koruyan düşmanımızdır. Gereği yapılır” diye özetlenebilecek son ihtarı yaptı.
Esad, Abdullah Öcalan’ı sınır dışı etti.
PKK kamplarını gönderdi.
Daha sonra Öcalan’ın ele geçirilişi malum.
.........................
Suriye’ye TSK’nın kara harekâtı, sıcak savaşı için “zamanlama/momentum” uygun mu?
Bilemiyoruz.
Elimizde istihbarat raporları yok.