Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Tuba için  balın intiharı


AYDER Yaylası’nın harika doğasında çekimler bitiyor. Tuba Büyüküstün İstanbul’a dönerken yanında çok lezzetli bulduğu yörenin sularını ve bir kavanoz da yörenin balını getiriyor.
Eve girdiğinde kavanoz elinden kayıyor ve kırılıyor... Bal yerlerde...
Üzülüyor...
Yorum yapıyorum:
“Balın intiharı mı?”
Şaşırıyor...
Açıyorum:
“Benden tatlısı varsa yaşamayayım daha iyi...”
Masumca bakıyor... Gülüşüyoruz...
Tuba daha önce de ŞEFFAF ODA’nın konuğu olmuştu.
Her defasında daha olgunlaştığı izlenimlerini veriyor.
Kendine güven çıtası yükselmekte.
Bunu söylemlerine, beden diline yansıtıyor.
Filminin vizyona giriş gecesiyle oynadığı dizinin ekrana gelişi örtüştü.
Dizide oynadığı Roman çiçekçi kızı rolünün gereği darbuka çalmayı öğrenmiş.
Sürpriz yapıp, dabrukayı ansızın verdim.
Hem darbuka çaldı hem de YÜREĞİNE SOR filmindeki Karadeniz türkülerinden ikisini söyledi.
İkincisine Kenan Ece de eşlik etti.
Tuba Güzel Sanatlar Akademisi Sahne Tasarımı mezunu...
Peki filmdeki giysileri için katılımları oldu mu?
Hayır...
Ama daha gerçekçi olması için giysilerini duvarlara sürtüp yıpratıyormuş.
Dönem giysilerinde bu çok önemli.
Film Osmanlı döneminde “gizli Ortodoks” Mustafa ile Müslümanlığı bütün kurallarıyla yaşayan Esma’nın aşkı ekseninde kurulmuş.
Programda filmin fragmanlarını gösterdik.
Onu en etkileyen sahnede dünkü yazımda da yer verdiğim şöyle bir söylem var:
“Biz Müslüman ve Hıristiyan olmadan neydik?”
Medeniyetler arası buluşmanın anahtar sözcüğü bu.
Bile bile lades
Adı “ismin enerjisi” olan ezoterik çalışmalar var.
Bizim ekipten İrma Gözoğlu Tuba Büyüküstün’ün “isim enerjisi” için araştırma yaptırmış.
Tuba için “hayatta vazgeçemeyeceği tek şeyin aşk olduğu” bulgusu için “Doğru mu?” diye sordum.
Cevabı hiç tereddüt geçirmeden “Evet” oldu.
Peki o aşkın yanlış olduğunu bile bile lades yapar mı?
Ona da “Yaparım” derken sesi netti.
Kendini iyi tanıyor.
Yüreğine ve sezgilerine göre yol haritası çiziyor.
Sadece aşkta değil yaşamında, sanatında da öyle.
Örneğin...
Film gereği Karadeniz şivesiyle konuşmak için Kenan Ece “bilimsel” denebilecek metotlu çalışmalar yapmış.
Tuba ise suyun yolunu bulacağı felsefesiyle kendini Karadeniz ortamına bırakmış.
Karadeniz insanıyla konuşarak, hissederek şiveyi içselleştirmiş.
Burada bir parantez açayım.
Kimse filmdeki şiveler için ahkâm yürütmemeli.
Çünkü bu bir film.
Lisan sınavı değil.
Görüntüleri, senaryosunun sağlamlığı, felsefesi, mesajı, oyunları, müzikleri ile filmin bütünüdür önemli olan...


SOYADIMIZI ATATÜRK VERDİ
Tuba için  balın intiharı

VİZYONA giren “YÜREĞİNE SOR” filminde, Tuba Büyüküstün’ün oynadığı Esma’ya âşık Mustafa rolündeki Kenan Ece anlatıyor:
“Türkiye’nin ilk dünya güzellik kraliçesi seçilen genç kızı Keriman Halis babamın halasıdır.
Ece soyadını halamın dünya güzeli tacını giymesinden sonra Atatürk vermiş.”
Söyleşide bu kez Kenan’ın yakışıklı olmasının bu DNA kaynağı olduğu üzerine teoriler yürütülüyor.
Kenan’ın babası da eski Galatasaray yöneticisi, camianın büyüğü Turgan Ece...
Kenan da Galatasaraylı ama yaşamının eksenindeki “mantık” süzgecinden sarı kırmızı renkleri de geçiriyor.
Eleştirel bakıyor.
Kenan, Amerika’da ekonomi ve oyunculuk okumuş.
İrlanda’ya Finans sektöründe çalışmak için gitmiş ekonomist olarak çalışırken tiyatrolarda ve dizilerde oynamış.
Son rolü bir İspanyol boğa güreşçisi...
Sonra Türkiye...
Devlet Tiyatrosu, bazı kısa filmler, televizyonda bir komedi şovu, dizi...
Ve bir Karadeniz masalını yansıtan “YÜREĞİNE SOR” filmi...
Amerika’da, İrlanda’da oyunculuk eğitimi alıp da bu kadar doğal “Karadeniz delikanlısı” mı oynanır?
Karadeniz şivesi için ciddi çalışmalar yapmış.
Horon oyunu ve özellikle Karadeniz düellosu diyebileceğimiz “bıçak horonu” için çok çalışmışlar.
Zaten çekim aralarında bir araya gelip horon yapıyorlar, Karadeniz türkülerini söylüyorlarmış.
Dikkat ediniz “horon tepmek” deyimini kullanmadım, çünkü Karadeniz’liler tepki gösteriyormuş.
Karadeniz’e hayran kalmışlar. Karadeniz insanını çok sevmişler.



KARAMEL RENKLİ BODRUM

Tuba için  balın intiharı

VOGUE’un ilk sayısı beğenildi. İlk sayıların tasarımları New York merkeze gönderilir, oradan onay aldıktan sonra baskıya verilir.
Avrupa’daki başka ülkelerin VOGUE ilk sayı tasarımları arasında sadece VOGUE Türkiye’nin tasarımı hiç geri çevrilmeden onaylanmış.
Sayfalar da bu beğeninin kanıtları...
Görüntülerin ötesinde yazı dili de özenli ve güzel...
Benim içimi ısıtan bir yazı “karamel rengi ışıklı Bodrum’da” eski mankenlerin bir arada geçirdikleri saatleri yansıtıyordu.
Bodrum’un kış aylarının güzelliğini ve öğleden sonrasının harika ışığını bilenler için “karamel renkli ışık” ne güzel bir anlatım.
VOGUE diğer dergilere de hareket verdi.
Aynı kulvardaki yayınlar da kendilerini yenilediler.
Rekabetin nimeti okuyucuya yarıyor.
VOGUE’un bu etkinliğini Serdar Turgut yazacak.
Serdar hem entelektüel altyapısıyla, hem gözlem keskinliğiyle hem de esprisi, farklı bakış açısı, renkli diliyle çok yerinde bir seçim. İkinci sayıyı bekliyorum.

TELEVİZYONDA UYUMAK

Tuba için  balın intiharı

SEVGİLİ Pelin Batu’nun en belirgin özelliği “doğallığıdır.”
TV programı uzamış ve uyumuş.
Kamera da bunu göstermiş.
Kimileri eleştirdi.
Oysa hepimizin başına gelebilir.
18 saatlik bir Uzakdoğu yolculuğundan sonra İstanbul’a indim, ayağımın tozuyla, STAR TV’deki seçim programına çıktım.
Dört gazeteci, dört ayrı masada oturduk.
Seçime katılan liderlere sırayla 3’er soru soracaktık.
Jet lag vurgununu yemişim uyku gözlerimden akıyor.
Birkaç kez başım önüme düştü.
İnsanlık hali...
Ama kamera bir kez bile o halimi göstermedi.
Pelin’e gelince...
Saatlerce süren bir tarih programında herkesin içi geçebilir.
Pelin’in durumu da bu...
Teknik kadroyu eleştirmek istemem ama onun gözleri kapanmış halini ekrana yansıtmak doğru mu?
Hadi biraz takılayım.
Gülelim...
Yoksa o görüntüyü yansıtan arkadaşın da içi geçmiş olabilir mi?