İstanbul Şartı'nın değerini iyi anlamak için biraz geçmişe, başımız eğik imzaladığımız anlaşmalara uzanalım...
Tarih
3 Mart 1878.Rus orduları,
Yeşilköy'e
- o zamanki adıyla Ayastefanos'a - dayanmış bulunmakta.
Osmanlı, Rusya ile
Ayastefanos Anlaşması'nı imzalamak zorunda kalıyor.
Anlaşmaya göre...
Karadağ, Sırbistan ve
Romanya'nın bağımsızlığı tanınıyordu.
Rusya, batıda
Niş, G. Besarabya ve
Dobruca'yı, doğuda
Kars, Ardahan, Eleşkirt ve
Bayezit'i alıyordu.
Bulgaristan ve
Bosna - Hersek'e de özerklik tanınıyordu.
Bir başka utanç belgesi...
30 Ekim 1918'de savaşta yenilen
Osmanlı Devleti, itilaf devletleri ile
Mondros Mütarekesi'ni imzalamıştı.
Ülke, fiili ve hukuki bir işgale uğruyordu.
Ordu, derhal terhis edilecekti.
Limanlar, tüm telsiz, telgraf ve kablo istasyonları işgal kuvvetlerine verilecekti.
İtilaf devletleri yüksek komiserleri,
İstanbul'da yönetimi ele alıyorlardı.
Bu kez başımız dik imzaladığımız ve
küresel barış, insan hakları, demokrasi gibi yüksek değerleri güvenceye alan
İstanbul Şartı, bir bakıma
Türkiye'nin tarihle yeniden hesaplaşması, kendini yeniden kanıtlamasıdır.
Tanıtım momentumu
Şimdi
AGİT Konferansı'nı, ardından diğer değerlendirmeleri yapalım.
1- TANITIM:AB'ye tam üyeliğe adaylığımızın görüşüleceği
Helsinki Konferansı'nın hemen öncesinde, bundan daha güzel bir
tanıtım kampanyası gerçekleşemezdi.
Konusu, konukları, içeriği ile momentum yakalanmıştır.
Türkiye için oy kullanacak ülkeler, en üst düzeyde gözlemlerde bulunmuşlardır.
Türkiye'deki gazeteleri, televizyonları, demokratik kitle örgütlerini, özgürlükleri, önyargı mercekleri ile değil, gerçekçi boyutlarıyla saptama olanağını bulmuşlardır.
Sınır tanımayan değerler
2- İNSANLIK SINIRI:Bildiride
Çeçenistan'a bir gözlem heyetinin gönderilmesi maddesinin yer alması ve
Rusya'nın bunu kabulü bir dönüm noktasıdır.
İnsan haklarının ve özgürlüklerinin sınırı olamayacağının belgelenişidir.
Demirel'in gazetemizde yer alan
"hiçbir ülke, 'bu olay benim iç işimdir'
diyemez" söylemi de bu gerçeğin bir kanıtıdır.
O nedenle...
Bütün ülkeler, demokrasi, insan hakları, azınlık kültürleri gibi konularda kendi ödevlerini özenle yapmak zorundadırlar.
Ancak...
Terörizme karşı ülkelerin bütünlükleri için meşru savunma haklarıyla bu konuyu karıştırmamak gerek.
Portreler
- Adı, sadece
Monica ile anılırken,
ABD Başkanı Clinton, bambaşka bir imaj çizdi.
TBMM'deki konuşması,
AGİT Konferansı'nda
Yeltsin'e ağırlıklı cevabı, deprem bölgesindeki sevecenliği, gençliği, karizması, doğallığı, çağımızın lider tanımlamasına bir model oluşturuyordu.
- Ruhsal gelgitlerin adamı
Yeltsin ise, bir süper büyük ülkeyi taşıyamayacak görüntüler veriyordu.
AKKA diye bilinen
silah indirimi anlaşmasında
Yeltsin'li
Rusya'ya güvensizlik dikkati çekmekte.
Rusya, hala
Kafkaslar'da enerji kaynaklarına uzanan egemenlik için birkaç bin tank ve topu etkili görmek yanılgısında.
Piyasa ekonomisini hala kavrayamamış.
Kuvvete dayalı imparatorluk zihniyetinden sıyrılamamış.
- Demirel, konferansın mimarıydı.
Yıllar önce
Karadeniz İşbirliği Konferansı'nda
Türkiye'yi
Başbakan'ın temsil etmesi gereğini savunmuştu.
Devrin
Cumhurbaşkanı Özal, konferansı terk etmişti.
Ama...
Bu kez konferansta
Türkiye'nin egemen figürü
Başbakan Ecevit değil
Cumhurbaşkanı Demirel'di.
Fiili yarı başkanlık sistemini vitrine koymuştu.
Öte yandan...
- Bu organizasyonun başarıyla gerçekleşmesini sağlayan
Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve
Dışişleri de kutlanmalıdır.
Ve nihayet
Türkiye, bütün bunları, deprem yaralarını sararken, deprem kabusunu yaşarken ve hatta depremlerle sarsılırken yapabilmiştir.
Bu bir saygınlık katsayısıdır.
Olumlu ortamın
Helsinki'de de beklenen sonuca ulaşması dileğiyle...
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr