Güneri CİVAOĞLU
Haftanın ortasında,
Çarşamba günü
Malta'daydım.
Rehberimiz, bu adanın buram buram dişilik kokan kadınlarından biriydi.
Ancak...
Fiziği kadar, kültürel derinliğiyle de etkiliyordu.
Bir ara,
Malta için
8 Eylül'ün önemini anlattı:
"8 Eylül'de, biz büyük Osmanlı kuşatmasını kırdık. Türkleri adamızdan uzaklaştırdık."
Gruptaki
Fransızlar arasında tek
Türk çiftini ben ve eşim oluşturuyorduk.
Başlar, bize çevrilmişti.
Yutkunuyor, birşeyler söylemeye hazırlanıyordum ki... rehberimiz, şöyle devam etti:
"8 Eylül'ün önemi, sadece Türklerden kurtuluş değil... Daha sonra Napolyon da Malta'yı işgal etti. Fransızlardan kurtuluş tarihimiz de 8 Eylül.
Onun için 8 Eylül'ü biz, duble şenliklerle kutlarız."
Fransızlar, bakışlarını üzerimden çekmişlerdi.
Rahatlamış gibiydim.
Ancak...
Bu
gönül yelpazelemesi uzun sürmedi.
Rehberimiz, sözlerini sürdürdü:
"Aslında Napolyon, adayı, tek kurşun atmadan bir parkta gezinircesine rahatça teslim almıştır.
Çünkü...
Fransız İhtilali'nin - hürriyet, eşitlik, kardeşlik - ilkeleri bütün Avrupa'da olduğu gibi, Malta'da da halkın büyük desteğini kazanmıştı.
Malta şövalyelerinin katı otoriteye dayanan yönetimine karşı, halkımız - eğer Fransa, adayı işgal ederse hürriyet, eşitlik, kardeşlik ilkelerinin de geleceğine - inanıyordu.
Fransa donanmasına direnmek bir yana, kapıları çiçekler sunarak açtılar."
İşte...
Son yüzyılların barış ve diplomasi masalarında sürekli olarak, haritamızın daralmasının ve tezlerimizin mevzi kaybetmesinin nedeni.
Oysa...
"Baş üstünde baş, taş üstünde taş bırakmayan" istilacı görüntüler... bu doğrultuda tarihi izler... İç politikada, ne yazık ki, prim yapan
"Vururuz, kırarız" naraları ile dış politika yapılıyor sanmanın ülke yararları açısından
"getirisi" yok.
Gururla andığımız pek çok şanlı zaferler kazandırmış olmasına rağmen,
Malta ve
Viyana önlerinden geri dönmek zorunda bırakılışına karşın,
Napolyon Fransa'sı, adayı sadece
3 kelimeyle fethetmiş:
"Hürriyet, eşitlik, kardeşlik."
Fatih'in
İstanbul'u fethi de,
savaş dehasının yanı sıra
insani nedenlere dayanır.
Ortodoks Bizanslılar "kırmızı külahlı katolik Venediklilerin boyunduruğu altına girmektense - Müslüman Türkler gelsin daha iyi - " diyorlardı.
Fatih de, şehre girdikten sonra
Ortodoks halka son derece hoşgörülü davrandı.
Bugünlere dönelim.
Türkiye, dün
NATO manevralarına ilk kez katılmama kararı aldı ve açıkladı.
Bunun nedeni acıdır.
Yıllardır
Ege sularının ve semalarının uluslararası olduğunu savunan
Türk tezi, ilk kez
Yunanistan'ın itirazıyla
NATO tarafından bir bakıma reddedilmiştir.
Yani...
"O sular, o hava sahası Yunanistan'ındır" izlenimi veriliyor gibidir.
Yunanistan tezi lehine bir sürecin başlangıcıdır.
Öte yandan...
Türkiye, 2000 yılı olimpiyatlarını
Avustralya'ya kaptırdıktan sonra, büyük ümit bağladığı
2004 olimpiyatlarını da
Yunanistan alıverdi.
Avrupa Birliği'nde
Yunanistan var.
Rum kökenli ikinci devlet
Kıbrıs Rum Kesimi de
Avrupa Birliği'nin
bekleme odasında yerini aldı bile.
Ama...
Türkiye yok.
Türkiye, uluslararası arenada sürekli gerilemekte.
Üstelik...
Bizim savaş gücümüz, uçağımız, deniz kuvvetlerimiz, büyük kara kuvvetlerimiz
Yunanistan'ın çok üstünde.
Ne var ki...
Yunanistan tek kurşun atmadan, önündeki kapılar açılıyor.
Bunu, çok iyi düşünmeliyiz.
Bu kısa gezinin başında,
Fransızlar'ın
Akdeniz Club 1 teknesi
Pire'den ve sonraki günlerde uğradığımız adalardan ayrılırken,
Kristof Kolomb filminin fon müziği çalınıyordu.
Eserin sahibi
Yunanlı müzisyen
Vangelis'di.
Santorini adasına girdik.
Vahşi volkanik görüntünün ürkütücü fakat muhteşem güzelliği karşısında donmuş kalmıştık.
Vapurun hoparlöründen,
Socrates'in kitabında sözü edilen
Kayıp Medeniyet Atlantis'in üzerinde olduğumuz anons ediliyordu.
4 bin yıl önce, bu adanın ortasında muazzam bir volkanik patlama olmuştu. Adanın üçte ikisi, üzerindeki harikulade medeniyetle birlikte havaya uçmuştu. Oluşan büyük ve geniş volkanik kuyuya deniz dolmuştu.
Bir sonraki durağımız
Kitares adasıydı.
Mitolojide, aşk tanrıçası
Afrodit'in doğduğu yer diye anılan, tanrının bütün doğa güzelliklerini bağışladığı, betonlaşmamış bir ada.
Yunanistan önündeki kapılar, böyle örneklerle açılıyor.
Bizim ise,
Cuma sonrası naralarıyla ve
"vururuz, dağıtırız" tehditleriyle, yüzyıllardır
haritamız küçülüyor.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr