Daha birkaç saat önce "babası Haydar Aliyev'in öldüğü" haberi gelmişti... Bir an boş bulundum "Ne... Oğlu da mı?" diye düşündüm.
Başından başlayarak anlatayım.
..........
İlginç bir gazetecilik rastlantısı... Azerbaycan Başkanı Haydar Aliyev'in ölüm haberi geldiğinde Türk Azerbaycan Dostluk Yemeği'nde konuktum. Azerbaycan bakanlarının, Haydar Aliyev'in danışmanlarının, Türkiye'deki diplomatlarının arasında, o acı yüklü ilk saatleri yaşadım.
Azerbaycan'la bazı telefon konuşmalarına tanık oldum.
Bunlar, "korkulduğu için ardından gidilen değil, Haydar Aliyev'in sevildiği, sayıldığı ve inanıldığı için desteklenen lider olduğunu" vurguluyordu.
Duyulan üzüntü, dile getirilen anılar içtendi.
Bakanlar, danışmanlar, Azerbaycan Büyükelçisi ve İstanbul Konsolosu, dostları bir ayinde gibiydiler.
Aslında, Haydar Aliyev zaten fişe takılmış bitkisel hayat sürdürüyordu.
Ölümü, her an beklenmekteydi.
Ancak gene de kondurulamıyordu.
Acı haber geldiğinde bir süre inanılamadı.
Sonra...
TV'ler yayına başlayınca, Bilkent'teki yemek noktalandı.
Gece, bir an önce Bakü'ye dönmek için uçak arayışları, Bakü ile telefon görüşmelerinde durum saptamalarıyla ve anılarla çok geç saatlere kadar sürdü.
Gözler bulutluydu...
Ya yeni Başkan Haydar Aliyev'in oğlu İlham Aliyev?
O Cenevre'den Bakü'ye uçmaktaydı.
Uzun süre temas kurulamadı.
Nihayet danışmanlardan biri cep telefonundan aldığı bilgiyi açıkladı:
"İlham Aliyev uçaktan düştü..."
Azerbaycan türkçesinde "düşmek" kelimesi "inmek" anlamında kullanılıyor. Bunu biliyordum ama gene de yazının başında yansıttığım gibi bir an boş bulunmuştum. "Oğlu da mı?" diye düşnmüştüm.
Haydar Aliyev'in bakanlarının, kadrolarının oğul İlham Aliyev'e gösterdikleri özen ve bağlılık, Cuma gecesi izlediğim insan manzaralarındaki Haydar Aliyev tutkusu ile daha iyi izah buluyor.
O gece anlatılanlar özel olduğu için yazmıyorum.
Ancak birkaç satırla Aliyev portresi çizmeye çalışayım:
- Haydar Aliyev, Azerbaycan'ın başına gelmeden önce bir süre Ankara'da konuk oldu. Profesör İhsan Doğramacı ile aralarında derin bir dostluk oluştu. Bu dostluğun temelleri kitaplarla örülmüştü. İkisi de kitap terapileri yapan, okuma tutkunlarıydı. O geceki davet için Bilkent Oteli'nin seçilmesi rastlantı değil.
-Haydar Aliyev, dağılmak üzere olan Azerbaycan'a Başkan olmuştu. Devraldığı Azerbaycan, mafya babalarının, kent çetelerinin, fanatik ırkçı örgütlerin elindeydi. Kaos içindeydi.
Haydar Aliyev, Sovyetler Birliği Politbürosu'na en genç Müslüman üye olarak girmiş, büyük devlet deneyimleri kazanmıştı.
Bu güçlü geçmişinin ağırlığını koyarak Azerbaycan'da "devlet" yarattı.
- Haydar Aliyev, Türkiye ve Türkler için hep "akıllı dost" oldu. Ayakları yerden kesik "fanatik ırkçı milliyetçiler" gibi değildi.
Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı da onun Moskova baskılarını göğüslemesi sonucu başarılmıştır.
- Azerbaycan'a Rusların Kiril alfabesi yerine Latin alfabesini getiren Haydar Aliyev'dir. Hem de direnişlere rağmen. Çünkü, Türkiye ile bir kültür birliği istemiştir.
.......
Bu satırların arasına girmesi gereken ilginç anıları yazmıyorum.
Belki bir gün...
Şimdi, Azerbaycan duyarlı bir geçiş dönemi yaşayacak.
Türkiye omuz vermeli.