Meslektaşım Metin Münir Türkiye’nin üç büyük gazetesinden birinde Genel Yayın Yönetmeliği yapmıştır. Büyük gazetelerimizden birinde yazardır. İç ve dış politikada kamuoyunu etkiler.
Başbakanlar, bakanlar milletvekilleri gider, o kalır. Ama... TC vatandaşı değildir.
35 yıldır her yıl basın kartını yeniler.
Yurtdışına çıkması gerektiğinde KKTC’ye gider. Türkiye Büyükelçiliği’ne başvurur. KKTC pasaportunu verir, ona o gezisi için bir TC pasaportu verirler. O da 1 veya 2 yıl için. Ama...
TC vatandaşı değildir.
Metin Münir, yıllardır Türkiye’de oturduğu için bir ev almak istese, alamaz.
Genelkurmay’dan yabancılar için o yerlerin hassas bölge olmadığını belirten kâğıt gerekir. Çünkü...
TC vatandaşı değildir.
Peki nedir? Dünyada tanınmayan KKTC vatandaşı. Neden böyledir?
Nedeni için açıklama dahi inanılır gibi değildir. Eğer Kıbrıslı soydaşlara TC vatandaşlığı verilirse KKTC nüfusu azalırmış(!).
Peki... Neden - otomatik - çifte vatandaşlık verilmez? "Başvuruyla" pasaportu her KKTC yurttaşına - otomatik olarak - Kıbrıs Rum yönetimi bile veriyor.
KKTC - Rum Kesimi - AB üçgeni içinde gerçekçi değerlendirmeler gerek.
BM Kıbrıs için öneri paketi gerçekten sanılandan daha olumlu... Örneğin...
Kıbrıs’ta eski devletin devamını ve KKTC’nin BM ve AB tarafından tek muhatap tanınan Rum yönetimine katılmasını, ama eski Anayasa’da bazı güncelleştirmeleri öngören Rum tezine karşı, Türk tarafı "yeni devlet" ilkesini savunuyordu.
BM önerisinde eski Anayasa ve Rum yönetimi siliniyor, KKTC’nin de içinde olacağı "yeni devlet" muhatap kabul ediliyor.
Bu, Türk görüşüdür.
Rum tarafı iki kesimli bir ortak devletin, ortak Anayasa’ya dayandırılmasını istiyordu.
Türk tarafı ise ortak Anayasa’ya karşı çıkıyor, iki ayrı devletin imzalarıyla ortak devlet kuruluş anlaşmasını savunuyordu.
Çünkü Rum tarafı Anayasa’yı 1960’larda olduğu gibi ihlal ederse gene "bu bizim iç sorunumuz, kimse karışmasın" diyebilir. Oysa, anlaşmayı ihlal ederse KKTC’nin bu anlaşmayı fesih hakkı doğar.
BM önerisi Türkiye’nin tezine daha yakın. Yani yeni devletin kuruluşu iki devletin anlaşmasına dayanacak... Fakat Anayasa gibi görülecek.
Veto
Rum tarafı AB ile ilişkilerde ortak yönetimin tek muhatap olmasını öngörüyordu.
Türk tarafı ise Belçika modelini örnek gösteriyordu. Orada nasıl ki Brüksel yönetimi AB’ye ilişkin konularda ancak Valon ve Flaman kesimlerinin mutabakatı halinde görüş bildiriyor, oy kullanıyor, bu mutabakat yoksa çekimser kalıyor... Kıbrıs’ta yeni devlet için de bu tür bir düzenleme olmalı diyordu. BM önerisinde bu konuda da Türk tezine daha yakın bir formül var. AB’ye ilişkin konularda ortak yönetimin karar ve oyları için iki yönetiminden birinin veto etmemesi gerekiyor. Ayrıca...
Bir özel madde var. Anlaşmada "yeni Kıbrıs devletinin AB’ye Türkiye üyeliğini destekleyeceği" hükmü yer alacak.
Bu da Türk tarafının görüşüne daha yakın.
Ayrıca "Başkanlık ve Başbakanlık dönüşümlü olacak" hükmü, süreler farklı da olsa, önemli mesafedir.
Senato’da eşit sayıda temsil de öyle.
Alt Meclis’teki farklı oranda temsil, eşit sayıda temsile dayalı Senato’da "onay zorunluğu" ile dengeleniyor denebilir.
Bunlar genelde Türk tarafına yakın öneriler. Buna karşılık Ankara’dan edindiğim izlenim toprak bölüşümü oranları ve geriye göç düzenlemelerinde sorunlar yaşanabileceği. Sonuç...
Türk tarafı bu önerileri "görüşülemez" diye bir kalemde reddedemez.
İsteklerinin çoğu tasarıda yer alıyor.
Bu nedenle... Aklın yolu "ihtiyatlı bir görüşmeye devam" açıklamasıdır.
Yani...
"Bu da, üzerinde ciddi olarak konuşulabilecek olan önerilerden biridir" demek. "Yakınlaşmaları ve umudu" belirtmek. Ve ciddiyeti lafta bırakmamak.
Çünkü, ilk kez Türk tarafını bu kadar kollayan bir metin var. Rum tarafında çömlek patlatılmıyorsa AB üyeliğine kazasız varmak içindir.