Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Psikolojide "border line" diye adlandırılan bir tavır vardır.
İki uç arasında sarkaç hareketleri çizen davranışları simgeler.
Ya "hep" ya "hiç..."
Ya "aşk" ya "nefret..."
Denge yitirilmiştir.
Toplumlar da genellikle ağır travmalardan sonra bu "border line" psikolojisine girerler.
Ve değerlendirmeler de uçlarda olur.

Medyada yer alan son tartışma, Beyaz Enerji soruşturması bağlamında Başbakan'ın "Jandarma'nın tutumunu şık bulmadığı" yolundaki sözleri ve Jandarma Komutanı'nın da MGK'da Başbakan'a"bu sözler talihsizdir" cevabını verdiği iddialardır.
Yalanlamalar var.
MGK görüşmeleri gizli... Zaten bu içeriği tartışmıyoruz.
Bizce önemli olan "border line sendromu" veren toplumda uç değerlendirmeler yapılmasıdır.
Yani... Kimilerine göre; "Jandarma'nın Beyaz Enerji araştırması konusunda, Ecevit'in söylemi paylaşılıyorsa... Bu, yolsuzlukların üzerine gidilmesini önleme çabalarıdır."
Buna karşılık... Kimilerine göre de; "Jandarma araştırmasının yanında yer alınıyorsa ve 'madem savcılık isteğiyle yapılıyor ve bağlı kurum İçişleri Bakanı'nın bilgisi dahilindedir... O halde sorun yok' diyorsanız, o zaman da askerin yanında tavır koymuş oluyorsunuz."
Her iki değerlendirme de toplumda yaşanan ağır travmanın yarattığı "uçlarda tepki sendromu"dur.

Oysa... Başbakan, Yürütme'nin başıdır.
Eğer Başbakan, bu operasyonlarda Jandarma'nın yer almasını sakıncalı buluyorsa... Örneğin "Jandarma'nın kırsal yörelerde görev yapması gerektiği" konusunda bir görüşe sahipse... Konuyu kamuoyu önünde tartışacak yerde, Jandarma'nın bağlı olduğu Jandarma Komutanı'yla ya da onun bağlı olduğu İçişleri Bakanı'yla, Genelkurmay Başkanı'yla görüşebilir.
Ayrıca... Eğer sorun Jandarma'yı görevlendiren savcılıksa, konuyu Başsavcı'yla, Hakimler ve Savcılar Kurulu yönetimiyle hatta - danışma amacıyla - Adalet Bakanı'yla konuşabilir.
O zaman Jandarma yıpranmaz.
TSK'da rahatsızlıklar olmaz.

Yeni RTÜK Yasası da toplumsal travmanın "uçlarda tepki sendromuyla" yorumlanmakta.
"Yasanın tümüyle iyi olduğu" iddia edilemez.
Ama... Bazı maddeleriyle yeniden düzenlenmesi gerektiği de bir gerçek.
Örneğin şeffaflık...
Bu ülkede eczane açan girişimci, gerçeği saklayan anlaşmayla bir eczacıyı göstermelik sahip yapar. İnsanların hayatı pahasına eczacılığı sürdürür.
Kütüphane dolusu kitap okumuş, bilge psikologlara çalışma yasağı vardır.
Ama... Dün diploma almış 2 psikiyatrist ile bu çalışma yasağı delinir.
Dev inşaat ihaleleri, Bayındırlık Bakanlığı'ndan emekli olmuş üst düzey yöneticilerinin elindeki "A" grubu karnesini satın alan kökü belirsiz, türedi müteahhitlere verilir.
Yani... Hep kanuna karşı hile!
Televizyon sahipleri için de durum aynı...
"Sahiplik şeffaflaşmalı" denildiği zaman, gene sarkaç hareketinin tepkileri oluşmakta.
Bunu söyleyenler patronun adamları... Peki "hayır" diyenler de başka isimlerin arkasına saklanan tarikatçıların, mafyanın, kara paranın perde arkasından sahip olduğu televizyonların adamı mı?
İki tarafta da belki öyleleri bulunabilir.
Ama çoğunluk elbette ikisi de değil.
Eğer sorun, "medya sahipliğinin yüzde 20'lik payla sınırlandırılmasının kaldırılması bağlamında devlet ihalelerine girmeleri" ise, burada önemli olan şey, devlet ihalelerinin adam gibi yapılmasıdır.
Ayrıca... Arttırılan cezaların yerel radyo ve TV'ler için kademeli olması... basın düzenlemelerinde daha özgürlükçü olabilmek... Geleceğin gazeteleri olan internet haberciliğinde yasal yaklaşımların yalap - şap olmaması da gerekir.
Keşke... Her birimiz, bir diğerini kendisinden daha az iyi niyetli görmeyebilse.