Güneri Civaoğlu
HÜRRİYET'e yapılan saldırıyı nefretle kınıyor, kardeş gazeteye geçmiş olsun diyoruz.
Bu saldırının arkasındaki gölgelere gelince...
İçişleri Bakanı, gece yarısı
Emniyet Genel Müdürü'nün makamını basarsa...
Genel Müdür'ün eşyalarını dışarı attırır, yerine yasa dışı yöntemlerle bir başkasını oturtursa...
Bu işlem,
Danıştay tarafından iptal edildiği halde, hala gece yarısı baskınının uzantısı olan fiili durumu sürdürüyorsa...
Elbette o ülkenin bir televizyon istasyonu, silahlı çeteler tarafından basılır. Kurşunlanır.
Bir ülkenin
Başbakanı, Türkiye'nin en köklü gazetelerini
"hedef" gösterirse...
Özgür medyaya
"savaş hali" ilan ederse...
Hürriyet Gazetesi basılır. Kurşunlanır.
Hukuk devletinin çivilerinden çıktığı şu ortamda kime başvurulacaktır?
Et kokarsa tuzlanır.
Fakat... Ya tuz da kokmuşsa?...
Bu böyle gitmez.
Efendim...
"Hürriyet'i basan deliymiş..."
Flash TV'yi basıp kurşunlamak ya da
Emniyet Genel Müdürlüğü'nü geceyarısı basmak akli dengesi olanların işi mi ki!...
Kaldı ki... Saldırganın hareketleri uzmanlara göre profesyonelce ve silahlı eğitim almış.
Geçen haftanın sonlarına doğru
Refahyol'un iki başı, fena halde sıkışmışlardı.
Çiller'in
Karadayı ile yaptığı konuşma ve
Karadayı tarafından terslenişi, gazete manşetlerindeydi.
Çiller, bu manşetleri yalanlayamıyordu.
Çünkü, buna kalkışırsa...
Genelkurmay'dan - daha önce olduğu gibi -
"gazetelerdeki haberler doğrudur" diye bir açıklama gelebileceğinden kaygılıydı.
O yüzden sade suya tirit, laf salatası bir - sözüm ona - açıklamayla yetinmek zorunda kaldı.
Böyle bir
Çiller'in arkasından ne partisi gelirdi... Ne de
RP, birlikte uzun süre yürünebileceği yolunda güven duyabilirdi.
Çiller'in can simidi
"gündemi değiştirmek" oldu.
Medyaya saldırırsa, onları isyan ettirecek karbonatlanmış ve aşağılayacı iddialarda bulunursa, bir patlama olabilirdi.
Çiller - Silahlı Kuvvetler arasındaki çatışma görüntüsü, yerini
Çiller - Medya çarpışmasına bırakırdı.
Çiller bunu becerdi.
Gündemi gerçekten değiştirebilmiştir.
Yoksa... İddialarının gerçekle hiçbir ilgisi olmadığını
Çiller de bilmektedir.
Fakat,
Çiller'in bu doğrultuda elde ettiği
"taktik başarı" kısa ömürlüdür.
Yarınlarda kıskaca alınacağı iki önemli gelişmenin dar açısı içinde kalacaktır.
Bunlardan biri,
DYP içindeki harekettir.
Şu satırlar yazılırken
Yalım Erez'in cebinde imzalı istifaları bulunan
28 DYP'li
eylem takvimi için toplantı halindeydi.
İkinci gelişme ise,
31 Mayıs MGK toplantısı ve o toplantı öncesinde görülebilecek bazı tavırlardır.
Bunlar, çok önemli kilometre taşları olabilir.
MGK'ya sunulma olasılığı büyük olan dosya,
"SİYASAL İSLAM'IN YAYILMASI" başlığını taşımaktadır.
Bu dosyanın sayfalarında
"neden Kuran kurslarının büyük ölçüde kapatılması?... Neden İmam Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması" gibi soruların cevapları yer almaktadır.
Genelkurmay, çeşitli kurumlara kamuoyu araştırmaları yaptırtmış.
Bu araştırmalara göre,
"Türkiye'deki Kuran kursları, İmam Hatip ortaokulları, liseleri ve İlahiyat Fakülteleri ile tarikatların bazı okullarında ve diğer normal ortaokul ve liselerde okuyup, tarikat ve dini vakıf yurtlarında kalan öğrenciler yeni seçmen kuşaklardır.
Siyasal İslam'a yeni seçmen kuşakları yetiştirilmektedir.
Mevcut milletvekili seçim yasasında bir değişiklik yapılmadığı takdirde, ilk seçimde toplam oyların yüzde 28'ini aşan partinin, (araştırmalara göre RP oyları yüzde 25'e yükselmiş bulunuyor)
276 milletvekili çıkaracağı ve tek başına iktidara geleceği" gerçeğinin ötesinde...
"2000 yılının milletvekili genel seçimlerinde, Milli Görüş'çü parti (Raporda RP yerine bu deyim kullanılıyor)
oyların yüzde 34'ü ile tek başına iktidara gelebilecektir.
2005 yılı milletvekili genel seçimlerinde ise, din eğitimiyle sağlanan 6 milyon 506 bin 479 ilave seçmenin etkisiyle toplam oyların yüzde 66,94'ü Milli Görüş'çü partiye gidecektir."
Raporda bu rakamların nasıl elde edildiğine dair sayfalar boyu incelemeler ve cetveller var.
Asker kesiminin
MGK'da ortaya koyması beklenen bu dosya, İmam Hatip ortaokulları dahil,
18 maddelik programın kendilerince - vazgeçilmez - gerekçesini oluşturuyor.
Paris'teki konuşmamızda,
İran Devrimi'nin ilk
Cumhurbaşkanı Beni Sadr da bana,
"Cumhuriyet'in din eğitimiyle Mollalara doğru yön değiştirmesi arasındaki ilişkiyi" anlatmıştı.
"Demokrasinin, demokrasiyi sömürerek iktidar olanlar tarafından yok ediliş öyküsünü" de dinlemiştim.
Şu ya da bu kamptan... Herkes,
uçurumun kenarında yürüdüğümüzü görebilmelidir.