Lösemiyi yenerek yeniden doğan büyük tenor Jose Carreras'ı dinlerken, zaman zaman onun ve orkestranın görüntüleri silikleşiyordu. Anılarımdaki Aytaç'ın yuvarlak güleç yüzü, sahneyi dolduruyordu.
Aytaç'ı, lösemili bir çocuk olarak tanımıştım.
Şu mektupla:
"KART HAMİLİ YAKINIM DEĞİLDİR.
Bu nedenle, ne kadar haklı ve samimi olsa da, yayın yoluyla yardımcı olmanıza gerek yoktur.
Çünkü, 3,5 yıldan beri lösemi hastası olan 14 yaşındaki AYTAÇ'a, bir üniversite hastanesi ve İstanbul Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı 'Yurtdışına gitmesi gerekir' diye bir heyet raporu verse, bu rapor, Türkiye'nin tek hakem hastanesi olan Ankara Numune Hastanesi Sağlık Kurulu'nca, 'kendi imkanlarıyla yurtdışına gitmesi gerek' şeklinde teyit edilse, Sağlık Bakanlığı'nca onansa ve İçişleri Bakanlığı yardım kampanyasına izin verilse de, sizin yardımcı olamanıza gerek yoktur.
Zira, devletin dahi sahip çıkmadığı ve en az 50 milyar TL'ye gereksinimi olan Türkiye'nin ender hastalarından birisi olan AYTAÇ'a, sizin sahip çıkmanız eşyanın tabiatına aykırıdır.
Reyting kaygısı ile magazin ( H. Avşar'ın çocuğu ve babasının ölümü, S. Can'ın aldığı jipin model ve fiyatı, B. Ersoy'un evliliği ve evlatlık isteği, İ. Tatlıses'in aracının kurşunlanması v. b. ) futbolcuların 1 trilyon cıvarındaki transfer ücretleri, Mesut Yılmaz'ın oğlu Hasan'ın yaramazlıkları, kayıp çocuk, karnındaki çocuğa aile arayan anne ve önemli kişilerden referanslı haberler varken, sözde eğitim ile birlikte öncelikli sorun olan insan sağlığı için ölen ölür, kalan sağlar bizimdir anlayışı, en uygunudur!
Saygılarımla
Y. Necati Tarhan
AYTAÇ'ın dayısı"
Yazı, 25 Mayıs 1998 tarihini taşıyordu.
Adana'dan yazılmıştı.
Şaşırdım.
Necati Tarhan'ı telefonla buldum.
"Sizi kastetmemiştim. Aytaç için bütün aile çok üzgündük. İlgisizlik bizi tepkiye itti. Böyle bir medya genellemesi yaparak, isimlerini bildiğimiz yazarlara, bu yazıdan birer kopya gönderdik" diye izah etti.
Aslında...
Zaten, o satırlar değil, lösemili Aytaç'ın kurtulmasıydı önemli olan.
Aytaç'ın ihtiyacı olan 50 milyar lirayı bulmak için soluk soluğa bir maraton başladı.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Lösemili Çocuklar Vakfı ve Adana Çukurova Üniversitesi... Devlet Bakanı Hasan Gemici ve Sosyal Yardım Fonu, Adana Valisi Oğuz Kağan Köksal, Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy, Cumhurbaşkanlığı özel doktoru ve Numune Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü, Başbakan Özel Kalem Müdiresi Sema Erdem...
Müsteşarlar, Londra Büyükelçiliği görevlileri...
Sonunda, özellikle Müftüoğlu, Erdem, Gemici ve Özsoy'un pek çok kez bürokrasiyi delercesine müdahaleleri sonucu, bu para "fondan" sağlandı.
Londra'da hastane belirlendi.
Aytaç'a kemik nakli için İngiltere'de verici de bulundu ve gerekli operasyon Londra'da yapıldı.
Aytaç'a refakat eden işçi emeklisi babası ile sık sık telefonla konuşuyorduk.
Ne yazık ki...
Geç kalınmıştı.
Dayısı Necati Tarhan'dan ilk mektubunu izleyen 5 ay sonra bir mektup daha aldı.
"Aytaç'ın kurtarılamadığını" yazıyordu.
Satırları, "verdiğiniz her türlü destek için içtenlikle teşekkür eder, en derin saygılarımı sunarım" diye noktalanmıştı.
Sekreterim, yazıyı birkaç gün bana vermeden saklamış.
Alıştıra alıştıra söyledi.
Oysa...
İngiltere'ye hareket etmeden önce, Aytaç, babası ile birlikte ziyaretime gelmişti.
Gözbebekleri umutla parlıyordu.
Dönüşünde, birlikte maça gitmek için sözleşmiştik.
Keşke, dayısı o mektubu çok daha başlarda gönderebilseydi.
Belki, yaşıyor olabilirdi.
Çünkü, hastalık teşhisi üzerinden 4 yıl geçmişti.
Dünya çapında tenor Jose Carreras'a, 1987'de kariyerinin doruğundayken, kan kanseri olarak bilinen lösemi teşhisi kondu.
Erken teşhis ve iyi tedavi ile, ABD'nin Seatle Hastanesi'nde sağlığına kavuştu.
Daha sonra, kendi adını taşıyan Lösemi ile Mücadele Vakfı'nı kurdu.
O tarihten bu yana, lösemiye karşı tıbbın gelişmesi için mali kaynak yaratmak üzere konserler veriyor.
Sadece mali kaynak yaratmakla kalmıyor, lösemiyi yenmiş, sağlıklı bir sanat devi olarak hastalara moral ve umut ta sağlıyor.
"Belki, biz de iyileşebiliriz" beklentisinin hayattaki canlı örneğini sunmak çok önemli.
Geçen yıl, "organ nakli" konulu bir Durum programına başkalarının böbreği, karaciğeri, kalbi ile yaşayanları getirmiştim.
Onları konuşturmuştum.
Organ bekleyenler için onlar birer umut kanıtıydılar.
Program sürerken, organ bağışlamak isteyenler ve bu umut için teşekkür eden hasta ve yakınları, inanılmaz bir telefon sağanağı oluşturdular.
Bizler bu dünyadan göçtüğümüzde, başkasının vücudunda bir parçamızla da olsa yaşamı sürdürebilmemiz, başkalarına yaşam sevinci verebilmemiz ne güzel...
Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr