Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Citibank temsilcileri ile Türkiye'de yatırım ortamını araştıran müşterilerinden bir grup geldiler. İşadamı, gazeteci, politikacılar arasında araştırma yapıyorlarmış.
Kanal D'deki odamda konuşmamız 90 dakika sürdü.
Öğrenmek istediklerini sıralayayım:

- Bu hükümet kalıcı mı?
- Deniz Baykal desteğini ne zaman çeker?
- Vergi reformu, özelleştirme, sosyal güvenlik açıklarının kapatılması için köklü, radikal önlemler alınacak mı?
- Refah Partisi'nin ve DYP'nin iktidara yeniden gelmeleri olasılığı nedir?
- Enflasyon oranı ne olabilir?
- 1998'de seçim var mı?
- Türkiye'nin çevre ülkeleriyle, örneğin Rusya, Ermenistan, İran, Irak, Suriye, Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile sorunları var. Kendi içinde PKK sorunu ile boğuşuyor. Bunlara rağmen istikrarını koruyabilir mi?
- Türkiye'nin kısa, orta ve uzun vadeli geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Grupta Amerikalı, Yugoslav, Yunanlı, Fransız, Norveçli, İngiliz...
Daha hepsini soramadığım, her ulustan, para mabetlerinin temsilcileri vardı. Onlara sordum:
"Sadece Citibank'ı mı temsil ediyorsunuz?.. Yani Citibank'ın dünyadaki çeşitli şubelerinin mensupları mısınız? Yoksa başka bir statünüz var mı?"
"Citibank'ın müşterisi yatırımcılar olarak burada bulunduklarını"
söylediler.
Kısacası...
Türkiye'ye yatırım konusunda sağlam bilgi edinmek istiyorlardı.
Üstelik...
Türkiye'ye yatırım yapmışlar.
Kazanmışlar.
Şimdiki arayışları...
Asıl amaçları, - edindiğim izlenimlere göre - yatırımlarını Türkiye'de daha da artırmak.
Bunun ekonomik ve siyasi güvencelerini arıyorlar.
Peki, neden Türkiye?
Gruptaki çeşitli yatırımcılara sordum. Cevapları şöyle oldu:
"Şu sıralar dünyada yatırım yapmak için en cazip üç ülke Rusya, Güney Kore ve Türkiye."
Fabrika ve diğer üretime dönük yatırımlar yerine parasal dönüş olan parasal yatırımları hedefliyorlar.
Borsa... Devlet kağıtları... Kredi...
Para için "dünyanın en ürkek kuşu" deyimi kullanılır.
Tehlikeyi önce onlar hisseder... Ve havalanır... Kaçar, gider.
Kanal D'nin toplantı odasındaki uzun masa etrafında konuştuklarım öyle bir havada değillerdi.
Tam tersine...
Bundan önceki hükümetin son aylarında uçmuş olan bazı kuşların yeniden dönmekte olduklarını... Bir kısmının yeniden buraya konduklarını sezinledim.
Zaten...
"Buraya yatırımlarımız var. Sürüyor. Yatırımları artırmanın araştırmasını yapıyoruz" sözü onlara ait.

Onlara Türkiye'nin fotoğrafını şöyle çizdim.
- Tanzimat'tan bu yana Türkiye'nin en büyük handikapı döviz yokluğu olmuştur. Daima döviz istemek için Batı'nın kapılarını çalmışızdır. 1980'den bu yana Türkiye'nin döviz sorunu yok. Döviz rezervlerimiz 20 milyar doları aşıyor.
Hiçbir Batı ekonomisinin bize para vermek için ağır koşullar dayatabilecek şansı ve kozu olamaz.
- Döviz rezervimiz ve dövize dayalı sistemimiz düzgün olduğu için daha önceki istikrar programları gibi yüzde 100 - yüzde 150 develüasyon yapmamıza ve büyük işsizliklere neden olabilecek dayanılmaz kemer sıkma önlemlerine gerek yok.
Rusya, İsrail, Arjantin örneklerinde olduğu gibi, enflasyonumuz yüzde 500'lere, 1000'lere dayanmadığı için çok acı ilaçlar içmemiz gerekmiyor.
Ciddi bir hükümet yıllara yayılmış makul bir istikrar programıyla sonuç alabilir.
Enflasyon 2000'li ilk yıllarda yüzde 10'nun altına çekilebilir. Bu hükümet de o hedefe yönelmiştir.
- Refah Partisi kapanırsa, Çiller kendisi için açılan çukurlara düşerse, gelecek sonbaharda yapılacak bir seçim Yılmaz'a ve ANAVATAN'a yarar. Türkiye daha istikrarlı bir siyasi kadro çıkarır. Ancak seçimden diğer partiler de fayda görmezlerse seçim kararı alınamaz.
O nedenle, 98'de seçim ortadadır. Ama 1998'de seçim olsa da, olmasa da RP'li bir yeni iktidar olasılığı epey uzaktır.
Yılmaz, - kişisel konuşmalarımıza da dayanarak söylüyorum - eyyamcılığa değil, kalıcı bir iz bırakmaya kararlı. Gerekirse siyaseti terketmek pahasına ekonominin ve siyasetin gerektirdiği reformları gerçekleştirmek iddiasında.
Bu şansı bulamasa da Türkiye kamuoyu, o doğrultuda şartlanmakta. Onu veya bir yeni iktidarı, o hedeflere zorlamaktadır.
Türkiye, Avrupa Birliği'ne tutkun değildir. Hedefi budur. Fakat Rusya'da, Ermenistan'da, Çin'de ve Hindistan'da yeni iş merkezleri kuruyoruz. Özellikle Hindistan ve Çin pazarlarında neredeyse sıfır olan ilişkimiz, önemli rakamlara ulaşabilir.
Kaldı ki Rusya ve eski uydu ülkelerine yaptığımız bavul ticareti kayıtsız döviz girdilerine 10 milyar dolar dolayında katkı yapıyor. Ödemeler dengemiz gerçekte açık veriyor değil.
İçimizde PKK'yı aşmış sayılırız.
Şimdi...
İnsan Hakları, demokratik açılımlar ve bölgeye ekonomik yatırımlar aşamasındayız.
Çevremizdeki komşuların bize dönük olumsuz tavırlarına gelince...
Çevremizden gelen virüslere karşı Türkiye, çok güçlü anticorlar üretmiştir. Nitekim o virüsler başarılı olamıyorlar.
Benzer durumda olanlar yaklaşırlar...
Bu açıdan bakarak aynı çemberle etrafı çevrili olan İsrail ile Türkiye'nin yakınlaşması, hatta dayanışması altı çizilerek okunmalıdır.

Onlara bu tabloyu nasıl bulduklarını sordum. Azı, ihtiyatı sürdürdüklerini, çoğu iyimserliğimi paylaştıklarını söylediler.
Onlara Türkçe'ye Günaydın Hüzün adıyla çevrilmiş olan kitabın yazarı Françoise Sagan'ın kendini tanımlayan sözü ile yanıt verdim:
"Ben umutsuzcasına iyimser, çok keyifli bir kötümserim."



Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr