Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Koalisyon Hükümeti kuruluşu için bir referans “John Nash” yaklaşımı olabilir.

Prof. John Nash’ın “Kazan Kazan (Vin Vin)” teorisi Nobel ödüllüdür.

Her iki tarafın da “kazanacağı” bir beraberliğin temeli bu yaklaşımla sağlam olur.

Türkçemizde de John Nash daha doğmadan bile var olan aynı kapıya çıkan şu söylemimizi hatırlayalım:

“Yok öyle hep bana, hep bana... Var bir sana, bir bana.”

Yani...

Diğer bir özdeyişimizle “nalıncı keseri gibi hep kendine yontmayacaksın.”

Ortaklık zemini böyle “kazan kazan” mantığının iyi niyet taşlarıyla döşenirse beraber yürüyüş mümkün olur.

Haberin Devamı

.......................

Ama...

Türkçemizdeki bir başka deyiş olan “karşı tarafı mandepsiye bastırmak” kafasıyla masaya oturursan, maya tutmaz.

En büyük akılsızlık, karşısındakini aptal sanmaktır ya da aptal yerine koymaktır.

Devam...

Ayrıca...

“Devrin, devranın değiştiğini” kabulleneceksin.

“Sen o aklını kendine sakla, senin aklına ihtiyacımız yok, biz en iyisini biliriz” ritüelinin de geçerliğini yitirdiğini, “tedavülden kalktığını” içine sindireceksin.

“İktidarı paylaşmak” alışmadığım şey ama sandıktan aldığın yetki de bu kadar.

.......................

Öte yandan...

Muhalefet yıllarının “atıp tutma” konforunun da artık olmadığını göreceksin.

“İktidarı paylaşmak” sorumluluğunun da raconu vardır.

O özdeyişe de işaret edeyim.

“Taç giyen baş akıllanır.”

Buradaki “akıl” sözcüğü “sorumluluk” anlamındadır.

“Yumurta küfesini” tek başına sırtlamayacaksan bile, yükü paylaşacaksın.

Yumurtaları kırmadan ortak taşımak siyaseti ustalık ister.

ÖZAL’IN SİYASET TANIMI

MERHUM Turgut Özal Türk politika tarihinin yazdığı en uzlaşmacı, yapıcı diyaloglarda en usta liderlerden biridir.

“Liderin önünde bir duvar yükselmişse o duvara tırmanmak gibi bir yanlışa düşmemeli. Duvarın etrafından dolaşıp geçmeli” derdi.

Bir de eski bilgelerden hikâyesi vardı.

Özetle anlatayım:

.......................

‘Bir âlim şeyh varmış.

Müritlerinden en akıllısını fark etmiş ve onunla özel olarak ilgilenmiş.

Sonunda delikanlıyı karşısına alıp şöyle demiş:

“Yıllardır beraberiz.

Benden öğrenebileceğin bir şey kalmadı artık.

Haberin Devamı

İskenderiye’ye git şu kâğıtta yazdığım âlim adamı gör.

Son dersini ondan alacaksın.”

Delikanlı İskenderiye Limanı’nda o âlimi bulur. “Kendini yetiştiren şeyhin” gönderdiğini söyler.

“Son dersi sizden alacakmışım” der.

Âlim limandaki gemiden un çuvallarını alıp karaya taşıyan işçileri gösterir.

Delikanlıya “onlar ne yapıyorsa aynını yapmasını” söyler.

Delikanlı bozulur. “Bunca yıl ilim irfan kazandım, son dersim hamallık mı olacak” diye düşünür.

O kızgınlıkla gider gemiye, bir un çuvalını sırtlar. Getirir, hırsla yere fırlatır.

Çuval patlar, unlar etrafa saçılır. Bunun üzerine İskenderiyeli âlim ona diğer işçileri gösterir.

“Bak onlar çuvalları yere nasıl yavaşça, patlatmadan, unları dökmeden -siyaseten- koyuyorlar” der ve şöyle devam eder...

“İstanbul’daki Şeyhinden öğrendiğin o değerli şeyleri, uygulamaya -siyaseten- geçirmelisin.

Yoksa bütün o kazandıkların manevi değerler patlayan çuvaldan etrafa saçılan unla aynı kaderi paylaşır.” ‘

.......................

Haberin Devamı

Prof. John Nash’dan İskenderiye’li bilgeye kadar işte bir “koalisyon yol haritası...”