Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Profesör İnsel üniversite hocalarını boykota çağırdı. Gerekçesi “üniversitenin aşağılanmış olması...”
Olay daha önce de yaşanan şey.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü için yapılan seçimde açık ara en fazla oyu alan değil açık ara en az oy alarak 3. konumdaki profesörün rektör olması...
Süreç şöyle:
Anadolu Üniversitesi’ndeki 807 akademisyenden 778’inin oy kullandığı rektörlük seçimi yapılmış. Mevcut rektör Prof. Fevzi Sürmeli 334, Prof. Hasan Mandal 295, Prof. Davut Aydın 96 oy almışlar.
YÖK kendisine bildirilen 6 adaydan 334 oy alan Prof. Fevzi Sürmeli’yi 3. sıraya koymuş, 295 oy alan Prof. Hasan Mandal’ı ise 2. sıraya... Sadece 96 oy alan Prof. Davut Aydın’ı ilk sıraya yükselterek Cumhurbaşkanlığı’na sunmuş...
Cumhurbaşkanı Gül de bu en az oyu alan adayı rektör olarak atamış.
Prof. İnsel bunu üniversite hocalarının yaptığı seçimi “aşağılamak” diye yorumluyor.
Akademisyenlerin iradelerinin dikkate değer bulunmadığını belirtiyor.
O halde üniversitelerde rektör seçimi için sandıklar kurulmasına ne gerek var?

Zehirlenme köklerde
Prof. İnsel’in isyanı da gerekçesi de haklıdır.
Ne yazık ki “demokrasi çağında” özgür iradeyi yansıtan “oy” ayaklar altında.
Demokrasiyle kesin ve açık bir çelişkidir bu...
Ancak...
Sadece 2009 Türkiye’sinin sorunu değil ki...
Yıllardır bu yanlış süregelmekte.
Daha önceki YÖK yönetimlerinde de rektörlük için kullanılan oylar piramidi en az oy alan aday tepeye çıkarılarak Çankaya’ya gönderilmişti...
Cumhurbaşkanı da o en az oy alan adayı rektör atamıştı.
Hatta böyle piramitler oluşmadığı zamanlarda bile Cumhurbaşkanı en az oy alan ya da 2. durumdaki adayı rektör atamıştı.
Geçmişe bakacak olursak...
Bugün Eskişehir Anadolu Üniversitesi rektör atamasındaki arıza yeni bir şey değil.
Zehirlenme köklerde...
Prof. İhsan Doğramacı üniversitelerde akademisyenlerin oylarıyla yönetici seçimine karşıydı.
Üniversiteye siyasetin elinin uzanacağını düşünüyordu.
Üniversite de seçim sandıklarında başlayan siyasallaşma sürecinin YÖK’te ve Çankaya’da devam etme tehlikesine işaret ediyor.
Doğramacı’ya göre, Amerika’da olduğu gibi, bir süredir Türkiye’deki vakıf üniversitelerinde de uygulanan “mütevelli heyet” sistemine geçilmeliydi.
İki sistemden hangisinin yararlı olduğu ayrı bir tartışma konusu...
Ama...
Vakıf üniversitelerinde “siyaset rekabetine” dayalı rektör seçimleri yapılmadığı da bir gerçek.

Gecikmek hiçten iyidir
Öte yandan, madem “seçim” sistemi kabul edilmiş, bunun da bir “oy saygınlığı” olmalı.
Kullanılan oyları aşağılamak hem demokrasiye hem de akademisyenlere hakarettir.
Buna karşılık yasa YÖK’e ve Cumhurbaşkanı’na yetki vermiş.
YÖK akademisyenlerin seçiminde en fazla oy almış ilk 6’yı değerlendirip bunlar arasından 3’ünü kendi değer yargısıyla sıralayarak Cumhurbaşkanı’na sunacak.
Cumhurbaşkanı ise o 3’ünün sırasına bağlı olmaksızın kendi iradesiyle ve değerlendirmesiyle onlardan birini rektör atayacak.
Yani...
Sadece akademisyenlerin oyları esas olacaksa YÖK ve Cumhurbaşkanı “noter” gibi önüne gelen sonucu tasdik makamları oluyor.
Yasa koyucunun iradesi bu değil.
Buna karşılık, seçime dayanmayana YÖK ve Cumhurbaşkanı intihapları esas alınıyorsa o halde üniversitelerde neden sandıklar kurulup akademisyenlere oy kullandırılıyor?
Kanun koyucu, akademisyenlere de bir misyon vermekte.
O halde kelimelerin lafzı ile sınırlı kalmamak yasanın ruhuna uymak gerekiyor.
Kanun koyucu, “Üniversitelerdeki oylamalarda akademisyenlerin eğilimleri ortaya çıkıyor. YÖK ve Cumhurbaşkanı kararlarını verirken özgürdürler ama bu akademisyen eğilimlerini yansıtan oyları da dikkate almalılar” mesajını vermekte.
İşte burada köklerdeki zehirlenmeye dönebiliriz.
Daha önceki iktidarlar da kanun koyucunun bu mesajını algılamamış ve yasanın kelime anlamlarına hapsetmişlerdir kararlarını...
En az ya da daha az oy alan adayların YÖK ya da Cumhurbaşkanı katlarında birinciliğe tırmandırılarak rektör atanmaları sürüp gidiyor.
Peki...
Böyle gelmiş böyle gitsin mi?
Demokratikleşme iddiasındaki iktidarın bu çelişkiye çözüm getirmesi ve üniversitelerin de gerekli psikolojik altyapıyı oluşturmak için dayatmaları geç de olsa doğruya yöneliş olur.
Hiçbir zaman yerine, gecikerek hareketlenme evladır.
................................
Not: Dünkü yazımın başlığı “Günah Keçisi Etiler” idi.
Süreçte sehven “Günah Keçisi Ettiler” olmuş.
Alttaki Beren Saat fotoğrafıyla birlikte göründüğü zaman yazının mesajıyla hiç ilgisi olamayan bir algılama kazası olabilirdi.
Düzeltiyorum...
Günah Keçisi RTÜK Başkanı tarafından İstanbul’daki Etiler semti gösterilmiş.
Etiler bir simge... (G.C)