Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Anlatıyorlar: 100 metre aşağımızdaki galeriye saldırdıkları haberi geldi.
Zaten oradan kaçanlar da sığınmak için bize koşmuşlardı.
Galeri sahibemiz kaldırımlara çıkmış olan konukları içeri topladı.
Kapıyı kapattı.
Asma kata çıkıp kepenkleri indiren düğmeye bastı.
Ama...
Daha kepenkler tam kapanmadan saldırganlar galerinin önüne varmışlardı.
30-40 kişiydiler.
Hiçbirini tanımıyorduk.
Bizim bu civardan olsalar bile gidip gelirken karşılaştığımız, alışveriş yaptığımız, su, elektrik hizmetleri veren ya da yiyecek, içecek aldığımız yakın çevreden değillerdi.
Bazılarının ellerinde demir çubuklar, biber gazı tüpleri vardı.
Vitrin camlarını kırdılar, içeri biber gazı sıktılar.
“Madımak” olayının tekrarı tehlikesini iliklerimize kadar hissettik.
Polis çağırmıştık.
Sıkışıp kaldığımız galeride dehşet içinde bekledik.
30-35 dakika sonra geldiler.

Haberin Devamı
Urun ha sanata...


Polisin yanında yumruk
Polise güvenerek dışarı çıkmışlar.
Saldırı da durmuş.
Ancak...
Saldırganlar oradaymış.
Gelen ekipten biri miydi bilemiyorum... Polis galerideki konuklardan birine “Bunların içinde saldırganlar var mı?” diye sormuş.
İçlerinden biri için “İşte o” cevabını almış.
Peki sonra?
Gösterdiği şahıs yaklaşmış ve kendisini gösterenin burnuna yumruğu patlatmış.
Kimse de onu alıp polis merkezine götürmemiş.
Can güvenliğimizi polise borçluyuz.
Bu örnek polis camiasını kırmasın.
Büyük çoğunluğunu tenzih ederim.
Ama... Olayı da belirtmekte fayda var.
Her meslek gibi polisin de içinden bazı yanlış adamlar çıkabilir. Doğru çizgiye çekilmeleri için uyarılar gerekli.
Bu arada kendisi de yumruklanıp itilip kakılmış galeri mensubundan daha da vahim şeyler dinledim:
Polonyalı bir sanatçı alnından yaralandı.
Kırık şişeyle olabilir.
İlk yardımda dikiş atılmamasına karar vermişler. Alnında derin bir iz kalırmış. Plastik cerrahiye göndermişler.
Hakkında “İstanbul’un en yakışıklı diplomatı” diye gazete övgüleri yapılan bir Kültür Ataşesi’ni de tartakladılar.
Yanında getirdiği iki Hollandalı turisti de yaraladılar.
“Nişantaşı’na gidin buradan defolun” diye bağırıyorlardı.
“Tekbir sesleri de duyuluyordu.”
Bunlar neden?
Anlamıyoruz...
Çevreyle ilişkilerimiz iyidir.
Esnafla selamlaşır, hal hatır sorarız.
Çok üzgünüz.
Hırpalananlara, bir de İstanbul konulu film yapmakta olan İngiliz kadın yönetmeni ve yardımcısını da ekleyin.

AY KORUMASI
Saldırganlar önce yokuşun başındaki galeri önünde toplanmışlar.
Sahibesi bir emekli deniz albayının eşi.
10 yıl kadar Teşvikiye’deymiş.
Sonra birkaç yıl önce Tophane’ye gelmiş.
Sanırım ilk galeri onun.
Oraya dokunmamışlar.
Oysa daha önce de kaç kez sergi açılışları yapmış.
Önündeki kaldırımda sigara ve içki içilmiş.
50-100 adım sonra gene sanat objeleri satan iki dükkâna uğradım.
Onlara dokunmadan geçmişler.
Vitrindeki objeleri gösterip “Bu âlemler varken dokunurlar mı?” diye kara mizah yaptı biri.
Ve...
“Gözlemlerini, izlenimlerini valiye, bakana anlattığını” söyledi.
“Size tekrarlamam” dedi.
Anlayışla karşıladım.
Kim o duyarlı ortamda “hedef” olmak ister?
Galerilere dönelim.
Vitrinleri indirilen galeride yerdeki camlar süpürülürken iki sivil polis geldi.
Biri “Güvenlik kameralarınız çalışmıyor muydu?” diye sordu.
Yerinde bir soru.
Görüntü olsa saldırganların izi sürülebilir.
Galeri sorumlusunun cevabı “hayır” oldu.
Sonra bana açıkladı:
“Biz kameraları gece kepenkleri indirdikten sonra devreye sokuyoruz. Hırsızlığa karşı tedbir bu. Gündüz buraya sadece sanatsevenler, tablo almak isteyenler gelir. Kuyumcu dükkânı değil ki gündüz de soyguncuya karşı kamera çalıştıralım. Nereden aklımıza gelirdi böyle bir saldırı olabileceği?..”
Bu da doğru...

Haberin Devamı

SİMİT Mİ TAHRİK EDİCİ?
Camları kırılan, demir sopalar ve taşlarla vitrinleri indirilen, içeridekilere biber gazı sıkılan sanat galerilerine gittim.
“İkinci el” değil “doğrudan ve yüz yüze” bilgi almak istedim.
Çünkü...
Sadece bir “polisiye” olay değil.
Prof. Şerif Mardin’in söylemiyle “mahalle baskısı” olgusunun “örnek dosyası” kuşkusuyla sorgulanmalı.
“Korku” psikolojisinin nedenleri “sosyoloji laboratuvarında” tahlil edilmeli.
İstanbul 2010 Kültür Başkenti Merkezi’nin bir karış ötesinde böyle bir saldırı dehşet verici.
Tophane’deki birbirine çok yakın galeriler arasında bir ağ oluşturulmuş.
Adı “TophaneArtWalk...”
Aynı akşam hepsinin birer sergi açılışı yapması ve bunun için davetler düzenlemelerine karar vermişler.
Böyle açılışlara elbette konuklar gelir.
Sergi dolaşılır.
Sigara içenler, elde kadeh galeri önündeki kaldırıma çıkar, sanat konuşurlar.
Dünyanın her yerinde bu tür etkinlikler yapılır.
Paris’te, Berlin’de, Londra’da, Prag’da, Viyana’da ve diğerlerinde...
Tophane’deki böyle bir etkinlik.
Üstelik vitrinlere “nü” tablolar falan asmış da değiller.
Sosyal dokuyu incitecek, tahrik edecek bir tavırları yok.
Hatta...
Davetiyeleri bile bir “simit” fotoğrafı... Tophane sakinleri ve esnafı incinmesin, alınmasın.
30-40 “urun sanata” saldırganı Tophaneyi temsil etmez.