Güneri CİVAOĞLU
Dikkatlerden kaçan, ya da yeterince altı çizilmemiş bir
"insanlık haline" işaret edelim.
Başbakan
Mesut Yılmaz, bilinen siyaset üslubunda keskin bir
"U" hareketi çizdi.
Kavga etmiyor...
Biberli - baharatlı, söylemleri bir yana bıraktı. Suçlamalar sıralanıyor.
Hatta...
Çiller takıntısı" da artık yok gibi.
Siyasetin bütün kuvvet
vektörlerini dikkate alan uzlaşmacı formüller oluşturuyor.
Bundan kısa bir süre önceydi. Eşinin de bulunduğu bir topluluktaydım. Bir yakınım
Berna Yılmaz'ın çok yakın arkadaşına şöyle bir yürek açışına tanık olmuş:
"Yılmaz'ı bugünlerde neredeyse saat başı arıyorum. Lütfen - kızma, sinirlenme - diyorum. Bu ara çok yoruluyor. Bir patlama yapmasından korkuyorum. Sinirleri siyasetine de, sağlığına da zarar vermemeli..."
Fransızlar'ın
"chercher la femme" (yani
"kadını aramak" diye) bir sözleri vardır.
Bir erkeğin, başarısının ya da başarısızlığının arkasında mutlaka kadının aranması gerektiği yolunda bir atasözüdür.
Gerçi çok abartılmış bir söz.
Ama...
Kadının eşinin çizgisi üzerindeki katkısı hiç de azımsanamaz. Nitekim... Bizde de kadın,
"erkeği rezil de eder, vezir de" diye bir söz vardır.
Anavatan karşıtlarını
Berna Yılmaz'ın sevecen bir karizması vardır. Sanıyorum
Yılmaz'ın siyaset üslubunun değişiminde bu katkının altı çizilmelidir. Tıpkı,
Yılmaz'ın giyiminde, insan ilişkilerinde değişimlere katkısı gibi.
Aslında yine de
Yılmaz'ın hayli mesafeler alması gerekir. Fakat gene de
Türkiye'de, siyasetin, sivil iklim normallerine geçiş diyebileceğimiz şu duyarlı döneminde,
Yılmaz'ın, bir zamanlar
Özal'ın uyguladığı hoşgörülü ve ılımlı politikaya nispeten yaklaşması iyi olmuştur.
Refah Partisi de
Anayasa Mahkemesi'nin dava sürecinde söylemlerindeki köşeleri törpülemiş, hırçınlıkları bir yana bırakmış görünüyor. Siyasi partiler yelpazesinde şimdilik sadece
Çiller öfkeli... Kavga arıyor gibi.
Bu tavır daha önce
Yılmaz'a kaybettirmişti.
Şimdi de,
Çiller'in zaten aşınmış olan puanlarını büsbütün aşağıya çekiyor.
Yılmaz'ın bu tavrında hükümetin diğer ortağı
Ecevit de
Yılmaz'la aynı paralelde. Hatta polemik ustalığının acısını, mizahın lezzetiyle harmanlayan ve hardal lezzeti kazandıran
Hüsamettin Cindoruk da hırçın ve saldırgan değil.
Peki...
Bütün amaç iktidara gelmekti... Ve bir kez iktidar olunduktan sonra, geçmişe sünger mi çekildi?
Yılmaz, Ecevit, Cindoruk iktidar olduktan sonra, bir zamanlar soracaklarını ilan ettikleri hesapları, rafa mı kaldırdılar?
Hayır...
Ancak...
Demokrasilerin, gereği olan görevli kurumlar devrededir.
Başta
Başbakanlık Denetleme Kurulu olmak üzere bütün kurumların denetim grupları sessiz, derin ve yaygın bir araştırma içindedirler.
Defterler, hesaplar tek tek elden geçmektedir.
Ama... Bu bir cadı kazanı kaynatarak, adeta sürek avı yapılarak olmuyor.
Devletin ağırbaşlılığı ve hukuk devleti ilkesi korunuyor.
Doğru olan da budur.
Her iktidara gelen, her gücü eline geçiren eğer
"yargısız infaza" yönelirse... Kuşkuları, müfettiş iddialarını
"kesinleşmiş suç" gibi açıklansa... Bu, hem siyaset ortamını gerer.
Hem de hukuk devleti çerçevesinde yeri yoktur.
Yılmaz ve iktidarı paylaştığı liderler bundan kaçınıyorlar.
Ancak...
Bütün bunlar olası bulguları yargıya intikal ettirilmeyeceği anlamına gelmez.
Yahut
Meclis araştırma soruşturmalarının
"aradan bir yıl geçmedikçe yenilemez" hükmü gereği duyarlı bazı konularda
Meclis araştırmalarının önümüzdeki şubatta yeniden açılmayacağı yolunda bir kesin karar yok.
Ne var ki...
Öyle bile olsa herhalde önce bu tür araştırmaların
Sayıştay'tan ilgili birimler tarafından yapılması ve araştırma komisyonuna bu tarafsız kurumun rapor sunması... Siyasi yargı ve çoğunluk lincini önleneceği bir hukuki ortamın yaratılacağı beklenilmelidir.
Yahut...
Özellikle akçalı konularda, eğer, dokunulmazlıklar kalkacaksa... Bu konuda doğrudan doğruya yargılanıp
Yargıtay'da özel bir daire tarafından gerçekleştirilmesi için
Anayasa değişikliği vicdanları rahatlatacaktır.
Aksi halde kim iktidar olursa, diğerini oy çoğunluğuyla
Yüce Divan'a sevkeder... Ya da kendini böyle bir durumda kurtarabilir.
Hukuk devletinde, adalet böyle dağıtılmaz.
Yılmaz'ın bu üslubu hem politikada hem kişisel söylemlerinde doğru olandır.
Herkes için geçerli olan şey rüzgar ekenin fırtına biçeceğidir.
Türkiye siyaseti yumuşatacak, dinleri, dilleri, mezhepleri, inançlarıyla, nesilleriyle, parti flamalarıyla insanlarımızı sararak birbirine yaklaştıracak
Türkiye'nin melteme ihtiyacı var.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr