Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Son seçim sonuçlarını neredeyse "sıfır" yanılgıyla öngören Konda A.Ş.tarafından kapsamlı bir araştırma yapıldı.
Kök, dil, etniklik ilişkisini açık açık gösteriyor.
Burada ana ve baba tarafından Kürt kökenli olanların yüzdesi 7,63.
Onlar ve onlara evlilik bağıyla hısım olanların sayısı ise birlikte yüzde 13,30.
Bu kesimi 8,77 ile Laz kökenliler, 6,81 ile Balkan, 5,75 ile Kafkas kökenliler izliyor.
Çok küçük oranda gayri müslimler, Araplar, Çingeneler de var.
Araştırma, nüfusun "yüzde 18,44'ünün farklı kökenden geldiğini, yüzde 21,11'lik grubun ise karışık kökenli olduğunu" ifade ettiği yolunda.
Yüzde 61,4 ise kendini Türk kökenli olarak tanımlıyor.

Ayrımcılık yok

Bu araştırmanın daha sonraki satırları, yapılmak istenen ayrılıkçı propagandanın tersi sonuçları yansıtıyor.
Örneğin, tablodaki dağılıma göre Türkiye'nin ezici bir çoğunluğu etnik kimlik olarak "Türklük"ü benimsemekte.
Bu oran yüzde 89,7... Yani neredeyse yüzde 90.
7,6
oranındaki "Kürt kökenliyim" diyenlerin de çoğunluğu, yani yüzde 4'ü etnik kimlik olarak "Türklük"ü benimsediğini bildirmiş.
"Türk değilim" diyen bütün grupların toplam oranı, Kürt/Zaza, Çerkez, Ermeni, Arap, Rum, Boşnak, Musevi, Çingene ve diğerleriyle toplam olarak sadece yüzde 5,39'dur.

Mozaik yanlışı

Bu bağlamda, en büyük yanlış yoksa birkaç kez bizim de düştüğümüz Türkiye için "güzelim mozaik" deyiminin kullanılması mı?
Etnik nüfusun yüzde 90'ı gibi çok büyük çoğunluk Türklüğü benimsediğini söylüyorsa...
Yani, "Türk üst kimliğini" seçmişse...
Nasıl mozaikten sözedebiliriz?
Tabii, abartmayalım.
Kendi kökenine, geleneklerine bağlı ve bununla onur duyanlar, bütün hepsini kapsayan egemen, Türklük üst ve asli kimliğini benimsemekte.

Anlatabilmek

İşte bunları Batı'ya ve kamuoyuna anlatabilmeliyiz.
O zaman Öcalan'ın yargılanma süreci ve yanlış yorumlar, gerçek boyutlarına oturur.
"Bilgisiz fikir olmaz"
Bilgiyi verelim ki, kamuoyunun da fikrini oluşturabilelim.
Gazeteci olarak bu bağlamda birebir ve yerinde gözlemlerle gerçekleri yansıtmaya çalıştık.
PKK'nın katliam yaptığı yerlerde ve PKK kampı Bekaa'da...
10 Temmuz 1987'de Yuvalı Katliamı'ndan izlenimlerimi şöyle yazmışım:
"Eşkiya gece burayı basmış.
11 kişiyi kurşuna dizmiş.
7'si çocuk, 2'si kadın, 2'si erkek.
Aynı gece ayrılıkçı teröristler Peçenek köyünde 9 kişiyi öldürdüler.
Kadınlar ve çocuklar kurşuna dizildi.
Uğur Dündar'ın elinde yarıyarıya yanmış, kanlar içinde bir çocuk ayağı.
Böylesine bir vahşet, sanki gerçek değil de kabus gibi."
Gazetedeki gazetecilerle karar veriyoruz.
PKK kampı Bekaa'ya gidiyoruz.
Hukuk Fakültesi'nden arkadaşım Doğu Perinçek'ten aldığım telefon mumarasıyla Avrupa'daki bir PKK'ya yakın bir ajansa erişiyorum.
Onların saptadığı randevu üzerine Bekaa'ya gidip, bütün bu katliamların sorumlusu Abdullah Öcalan'la konuşuyorum.
Orada kaldığım sürece gazeteci arkadaşım Ramazan Öztürk teybiyle birlikte yanımızda.
O teyb, tarihe tanıklıktır.
Bu cinayetleri, bu bebelerin öldürülüşünü Öcalan'a soruyorum.
Vahşetin izahı olur mu?
Yıllar sonra Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca ile Ancona cezaevinde, PKK'nın ikinci adamı Şemdin Sakık ile Diyarbakır cezaevinde, Filistin Kampı'ndaki kadın ve çocuklar için ölüm emrini veren ve adı gizlenen İsrailli albayla da konuştum.
Bunlar gazeteciliğin en zor saatleridir. Ama görevimiz.
Terör örgütünün başı Öcalan'a dönelim.
Bekaa'da konuşurken şiddetin savunmasını elbette yapmıyordu...
Zaten amaçladığı hedeflerin gerçekleşmeyeceğini, yenilginin artık ufukta göründüğünü anlamış gibiydi.
40 yıllık meslek yaşamım boyunca savunduğum Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği, milletin büyük çoğunluğunun Türk - asli kimliğini - benimsemesi, en büyük güçtür.



Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr