DÜŞEN helikopter ancak 2 gün sonra -nihayet- bulundu.
21. yüzyılda utanç duyulması gereken bu gecikme teknolojinin böylesine ileri olduğu bir çağda anlaşılır gibi değil.
Daha telefon sinyalleri alınırken, oraya anında helikopterler kalkmalıydı.
Doğa şartları çok zorluysa, en yakındaki köylerden yardım gönderilebilirdi.
Daha ayıp olanı... Helikopterin yerini bulanların köy korucuları olmasıdır.
70 milyonu dinleyen elektronik teknoloji, helikopter içinde donmak üzere olanların telefondaki son çığlıklarına, yardım isteklerine erişememiştir.
Daha önce de bir başka helikopter kazasında yer tespiti için Fransa’ya başvurulmuştu.
Koordinatlar Fransa’dan alınmıştı.
Kendi topraklarında helikopter düşüyor, Türkiye’nin teknolojisi 2 gün sonra hâlâ yeri bulamıyor.
Gerekirse ölürüz TELEFONDA enkazı bulanlardan bir korucunun TV spikerleriyle konuşmaları duygu yüklüydü.
“Çok üşüyoruz. Tipi var ama gerekiyorsa burada kalır bekleriz, icabında ölürüz” diyordu.
Korucular ve yanlarındaki köylüler 17 kişi.
Karı, elleriyle ayaklarıyla kazıyorlarmış.
El ve ayak parmakları soğuktan hissiz hale geldiğinde yaktıkları ateşle biraz olsun ısınıyorlarmış.
Olay yerindeki bir başka korucu ise “kazada yaşamlarını yitirenlerin yüzlerinin 2 parmak kalınlığında buz tuttuğunu” söyledi.
Bu konuyu işleyen sinema filmleri vardır.
İsviçre Alpler’inde, Himalaya’da, Güney Amerika’nın And Dağları’nda düşen helikopterler, uçaklar bir süre bulunamaz. Sonunda dağcılar ulaşır.
Fantezi olarak da o helikopter ya da uçaklarda bavullar dolusu para vardır. Hedef, o parayı ele geçirmektir.
Maraş’ın dağları ne Himalaya, Ne And Dağları’nın yüksekliğinde... Ne de öyle ıssız...
Ne uydu, ne jeoloji aygıtları ÜSTELİK o dönemlerde teknoloji böylesine gelişmiş değildi.
Amerikan uydularının, yerdekilerin diş fırçalayış seslerini bile algıladıkları nokta kadar görüntüleri büyütüp netleştirdikleri bir gerçek.
PKK takibinde yararlanılan ABD uydu gözetleme sistemleri neden Yazıcıoğlu ve arkadaşlarından esirgendi?
Ayrıca... Jeolojik araştırmalar için kullanılan özel aletler var.
5 kg ağırlığındaki bu aletler, hem karın altındaki metali haber veriyor, hem de civardaki madeni parçaları...
Eğer teknoloji, iç ve dış bütün olanaklarıyla ve akıllıca devreye konulsaydı, düşen helikopterdekilerin hiç değilse birkaçı sağ kalabilirdi.
Kazada yaşamını yitirenlere rahmet, ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Siyasetçilerin mitinglerini iptal etmeleri, duyarlılık örneğidir.
Ama onların hayatını korumak ve kazanmak için de aynı duyarlılık gösterilmeliydi.
BİZ DE DÜŞMÜŞTÜK
YILLAR önceydi... PKK’nın yeniden başkaldırdığı 1980’li yıllarda mücadelenin zorluğunu göstermek için asker bizi Doğu ve Güneydoğu’daki dağlar üzerinde helikopterle uçuruyordu. Genelkurmay’ın davetlisiydik.
Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, “Oraları bir görsünler de sonra yazsınlar” demiş.
Bölgede hayli uçtuktan sonra bir grup gazeteci romantik takıldık. Dağların zirvelerindeki krater göllerini görmek istedik.
İyice yükseldik.
Altımızda masmavi harika bir küçük krater gölü vardı.
Biraz daha yakından görmek üzere alçaldık.
Dağın çanağına girdik.
Fakat o ne!.. Helikopter daireler çizerek süratle yükseklik kaybediyor.
“N’oluyor” demeye kalmadı, helikopterin yarısı suda, yarısı kıyıda “Gümmm!” diye vurduk.
Kuyruk kırılmıştı.
İndik. Yardım bekliyoruz.
Hatırladıklarım, merhum Uğur Mumcu, Mehmet Barlas... Birkaç arkadaş daha vardı.
O yıllarda Tercüman’da yazan ve Tercüman’ın sahibi merhum Kemal Ilıcak’ın eşi olan Nazlı Ilıcak’la aramız açıktı. Mehmet’in de öyle...
Uğur takılıyordu:
“Ölseydiniz yarınki Tercüman’da haber şöyle verilecekti:
Bir askeri helikopter çakıldı. Kazada Güneri Cıvaoğlu ve Mehmet Barlas adlı gazeteciler öldüler. İnsanca zayiat yoktur.”
Biz kazayı falan unutmuş, mizah üretiyorduk.Biz ucuz atlatmıştık kazayı.
Değerli insanımız MuhsinYazıcıoğlu ve helikopterdeki 5 kişi de keşke yaşamlarını yitirmeseydiler.
İleride bu kazayı ve sonrasını bizimki gibi hoş bir anı olarak anlatabilselerdi. Tekrarlıyorum... Onlara Allah’tan rahmet, yakınlarına, BBP’li yurttaşlarımıza ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.