Böylece AB için Kopenhag kriterleri, ekonomi için IMF kriterlerinden sonra bir üçüncüsü daha...Bir gözüyle AB'nin, diğer gözüyle IMF'nin yeşil ışığını gözlerken, Uzakdoğu öğretilerinde görünmeyen ama alnında var olduğu söylenen "3. gözü" ile de Beyaz Saray'ın ışıklarını mı gözleyecek?İki eliyle üç topu havada döndüren gösteri ustalarına "jonklör" denir.Ankara'daki yönetimlere bir tür "siyasi jonklör" sanatçısı rolü düşüyor.Zor iş...Alnında var olduğu kuşkulu bir 3. gözle Atlantik'in ötesindeki beyaz evin ışıklarını görebilmek... İki eliyle üç topu havada çevirebilmek... Durmak yok. Durursa, toplardan biri yere düşer.Sıfır hata... Aksi halde top yerde...Burada gösteri rolü, Erdoğan'la örtüşüyor değil.Senaryoda Türkiye'ye verilmiş olan işlev.Ankara'da kim yönetimde olursa olsun, beklenti böyle............................Usta jonklör, toplardan birini yere düşürmez.Kendi iradesiyle, oyunun sonuna geldiğine karar verir, bir bakarsınız art arda bir eliyle topları havada yakalar ve kıvrılmış olan kolunun dirsek içine koyar, selamını verir, alkışlarla çekilir.İşte beklenen şey, bu ustalıktır.Sorumluluğun gereğidir. Siyasette de bu uluslararası topları çevirebilmek ve herkeste olmayan bir sezi gözüyle doğrulara yönelmek ustalığı "ulusal politika ve ulusal yararlardır." Toplardan birini düşürdüğü anda perde kapanırken, anlatacak gerekçesi olmaz.............................Bu oyun, kimilerince yadırganıyor."Bağımsızlığa aykırı" deniyor.Çağımız birbirinden adalar gibi ayrılmış ulusların bağımsızlık coğrafyaları ile örülmüş değil.Bunun yerini "karşılıklı bağımlılık" almış bulunmakta.Her ulusun birbirine bağımlı olduğu, ortak yararlar paydasında bütünleştiği bir çağdayız.Bu genellemenin ötesinde ABD'nin bir süper güç olduğu, onu dengelemek üzere AB'nin oluşma sürecinde bulunduğu gerçekleri de görülmeli. Türkiye, Ortadoğu'nun kilit konumundadır.Avrupalı kimlik kartının adayıdır. Avrupalı olacaktır ama bütün bunların ötesinde, dünyalıdır. Yani, küresel oyunun da bir parçasıdır.Böyle bakıldığında iki eliyle üç top, gerektiğinde dört top, beş top da çevirmek zorunda kalacaktır.Devleti yönetmeye talip olanlar, bu kaliteli kumaştan kesilmiş olmalılar.İçeride ve dışarıda "güven" öyle oluşabilir...............................İç politika açısından da bakalım... 2007 yılında cumhurbaşkanı seçimi var.Cumhurbaşkanı seçimleri Türkiye'de daima bunalımlı, en azından sıkıntılı olmuştur.Türkiye 2007 yılına R. T. Erdoğan'ı seçmek üzere AKP'nin Meclis'teki bu çoğunluğuyla mı girecek?..Yoksa...2006'da erken seçimlere giderek yeni oluşacak Meclis'le mi?..Her iki olasılık da siyasi istikrarı dalgalandıracaktır.Hatta başta CHP ve Türkiye'nin ağırlıklı kurumları, Türkiye'yi yüzde 36 oyun seçeceği bir cumhurbaşkanına teslim etmemek için demokrasinin bütün olanaklarıyla sandıkların 1 yıl önce kurulması için bastıracaktır.Dış odaklar da böyle bir belirsizlik sürecinde Ankara'daki hükümetlerin taahhütlerine çok fazla kredi açmayacaktır. Yeni yönetimin nasıl oluşacağını görmek isteyecektir.O halde, Türkiye, bu son "siyasi istikrar yılını" olabildiğince çok ve önemli sorunu çözerek değerlendirmiş olmalı.Bu bağlamda ABD ile ilişkilerde, istenilen sonuçlar tam alınmış olmasa da en azından Türkiye dosyasının buzluktan çıkarılmış bulunması, uzun süredir ilk kez -içi doldurulmuş değilse bile- stratejik ortaklıktan gene bahsedilmiş olması olumludur.IMF ile zaten yeni bir anlaşma rayına girdi.3 Ekim'de AB ile tam üyelik görüşmeleri -hayli ağırdan alınacağı bilinse de- öyle görünüyor ki başlayacak.Yani... Olası bir erken seçim sürecinde ve cumhurbaşkanı seçimi geriliminde Türkiye, bir de çok önemli dış sorunları kucağında bulmayacak.Az şey değil... g.civaoglu@milliyet.com.tr Türkiye yol haritasına "Beyaz Saray kriterleri" de eklendi.