Seçim sistemi “bugünkü gibi mi kalsın, daraltılmış bölge mi olsun, dar bölge mi?”
AK Parti def’ide bulunuyor:
“Bize göre hepsi bir...”
......................
“Muhalefetin sorunu” demeye getiriyor.
Aslında...
Siyasi sistemin bütünü bir “demokrasi sorunu...”
İktidardaki AK Parti’nin de.
Şöyle ki...
Sadece seçim sistemi açısından bakıldığında “temsilde adalet ve yönetimde istikrar” temel ilkedir.
Oysa...
“Temsilde adalet” olmadığı için, seçim sistemi topallıyor.
Bu seçim barajıyla “temsilde adaletten” bahsedilemez.
Sistem AK Parti’ye yontuyor.
Ama...
......................
Bir o kadar önemli olan sorun daha var; AK Parti dahil tüm siyasi partilerin “parti içi demokrasi” kara deliğini pas geçemeyiz.
Adaylar son aşamada partilerin genel başkanları tarafından saptanıyor.
Listelerde “seçilebilecek ilk sıralara” isimler genel başkanın iradesiyle yazılıyor.
Yani...
Bir anlamda, görüntü, milletvekil-lerini, halk tarafından seçildikleridir ama işin aslı öyle değil. Onların listelerde seçilebilecekleri yerlere adlarını liderler yazmakta.
Liderlerin kalem oynatmasıyla Ankara’ya gelen ve liderlerinin ağzına bakan milletvekilleri...
Bu durum “demokrasinin ruhuna” aykırıdır.
Anayasa’daki “kuvvetler ayrılığı” ilkesine rağmen “yasamaya yürütmenin” gölgesi uzanıyor.
“Benim vekilim” söylemi aslında “liderler demokrasisi” gerçeğini yansıtmakta.
Demokrasi paketi asıl bu “kara deliği” ortadan kaldırmalıydı.
Prof. Duverger’in “seçilmiş krallar” söylemi bu “ahir zaman demokrasileri” içindi.
Tabii...
“Seçilmiş kralların, gri gücü elinde tutan naipleri” de var.
Böyle bir sistemin “adı, şekli, şemaili” seçim olsa da özü liderlerin iradesini temsil eden demokrasi olur.
Siyasetteki demokrasi canlılığını emen ve yutan bu kara delik için de bir paket yıllardır beklenir ama açılmaz.
DIANA FİLMİ İÇİN MEVLANA DAVASI
KISA bir süre önce Diana filmindeki bir haksızlığı yazmıştım.
Diana’nın sevgilisi Pakistanlı doktor felsefe yapıyor ve “bu sözün İranlı alim Mevlana’ya ait olduğunu(!)” söylüyordu.
“Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın filmin yapımcısına tazminat davası açması ve elde ettiği gelirle Mevlana’nın bu toprakların insanı olduğunu dünyaya daha da yaygın tanıtan ilanlar vermesini” önermiştim.
Özal döneminin bakanı, Galatasaray eski yöneticisi dostum Işın Çelebi’den bir açıklama geldi.
Işın Çelebi, Mevlana Vakfı’nın yönetiminde.
Açıklama şöyle:
UNESCO, Hz. Mevlana’nın Afganistan’a, İran’a ve Türkiye’ye ait olup olmadığını 2 yıl boyunca tartışmıştır.
Sonunda, Hz. Mevlana’nın Türkiye’ye ait olduğuna karar vermiştir.
Böylece Mevlana’nın 800’üncü yıldönümü 2007’de Türkiye merkezli kutlanmıştır.
Bu tartışmalarda ele alınan bilgiler uluslararası Mevlana Vakfı tarafından hazırlanarak UNESCO’ya sunulmuştur.
Daha sonra bu bilgiler kitap haline getirilmiştir.
..........................
Kitap gerçekten içeriği, cildi, kağıdı ve baskısıyla çok güzel.
Yayına hazırlayan ve düzenleyen Esin Çelebi Bayru ve Bekir Reha Sağbaş.
Çalışmalarda genel koordinatör ise Işın Çelebi.
Bu yapıt için emeği geçenleri kutluyorum.
..........................
Işın Çelebi telefon konuşmamızda “filmin yapımcısına vakıf olarak tazminat davası açmayı tartışmakta olduklarını” da söyledi.
Alkışlarım.
BRAVO ASLANLAR
GALATASARAY’ın son krizinde yarayı kalemimle bir de ben deşmek istemedim.
Kendi içimizde sararız.
Juventus karşısındaki Galatasaray’la gurur duydum.
Biz bir bütünüz.
Not: Bir yurtiçi seyahati nedeniyle yarın yazım çıkmayacak. Pazar Kahvesi köşesinde buluşmak üzere...